39. Bölüm

52 8 0
                                    

Oy verir misiniz? :)

Bazı olayların nedenini bilmeden bitmesi hep içimizde yara kalırdı. Bir şeyler yaşanmıştı ama artık onların nedenini öğrenecek halin yoktur, kimsen yoktur. Kalbimin rahatsızlanma sebebi Vance'yi aklımın unutmasına rağmen kalbimin unutmamasıydı. Benim aklım onu silmiş olsada o kalbimde hep varmış, dün gece bunu öğrenmiştim.

Şimdi bodruma açılan o parkeyi kapatmış, üzerine serdiğim kilimin üstünde uzanıyordum. Sağ tarafıma doğru yatmıştım ve elim başımın altında, boş gözlerle yeni aydınlanan odayı izliyordum. Gece boyunca yaptığım gibi buradan kalkmamıştım ve sadece odayı izliyordum. Şimdi gün doğuyordu, güneşin kızıl ışıkları kasvetli havayı daha da ağırlaştırıyordu. Ağlamak istiyordum ama ağlamak bile çaba gerektiriyorken, bu dünyada çabasız var olamamak acı veriyordu.

Bir kilimin üzerinde uzanıyordum, o kilimin altında aşağı açılan bodrum vardı, iki de ceset. Hayır ben kilimin üzerinde değil, cesetlerin üzerinde uzanıyordum.

Gece boyu düşünmüştüm. Ne yapacağımı, ne olacağını, kim olduğumu. Annem yoktu artık, kaçacak bir gerekçem yoktu. Silinen anılarım geri gelmiş, hep merak ettiğim babamın silik bir siluet olduğunu öğrenmiştim. Bunlar yüzeysel bilgilerdi, annemin bunu neden yaptığını, beni neden sevmediğini veya onu buna zorlayan hayatını hiçbir zaman öğrenemeyecektim. Onu kaybetmiştim, beni bir kez bile sevmesine şahit olamadan ölmüştü. Onu ben öldürmüştüm.

Yattığım yerden doğrulduğumda uzun zamandır uzanmış olduğum için uyuşmuş her bir yerime ağrılar saplandı, acıyla inledim. Birkaç dakika acının dinmesini bekledikten sonra ayağa kalktım. Bacaklarım deli gibi titriyordu, korkudan değildi. Kilimin üzerinden uzaklaştığımda dönüp son kez baktım, orada çürüyecek iki cesede. Sahiden, hak ettikleri bu muydu?

Başımı sağa sola sallayıp kendimi banyoya attım. Aynaya baktığımda yüzümde yer yer kurumuş kan izleri vardı, aynısı ellerimde daha çoktu. Üzerimdeki açık yeşil elbisede bile kan lekeleri vardı. Üşüdüğümü henüz hissedebilmiştim, titredim. Kovada duran suyun yanına oturdum ve ellerimi buz gibi suyun içine daldırıp ovalamaya başladım. Tırnaklarım derimi kazırken sadece kan lekeleri gitsin istiyordum. Hızla yapmaya devam ettiğimde ardından sinirle çığlık atıp avucuma suyu doldurdum ve yüzümü yıkamaya başladım. Geçsin istiyordum, bu işkence bu durum bitsin. Geçen kabus dolu günün izleri silinsin istedim.

Nefese nefese durduğumda suyun rengi değişmişti ve artık ellerim temizdi. Verdiğim karar netti, buradan çıkacaktım ve ait olduğum kişilerin yanına dönecektim. Banyodan çıkıp odama girdim. Üzerimi değiştirecek gücü kendimde bulamadığımdan üzerime kalın, siyah kadife bir şal sardım. Dışarıda güneş olsada kar soğuğu hala vardı. Şalı elbiseyi kapatmak istercesine kendime sardım ama eteğimi kapatamadı. Dolabı tam kapatacakken gözüme ayna çarptı. Artık kimin aldığını bildiğim o mavi ayna. Onu yanıma aldım, dolabı kapattım ve odadan çıktım.

Odanın kapısını kapatırken hayatımın geçtiği eve baktım. Girdiğimde sadece yatak ve dolap gördüğüm annemin odası, mutfak, banyo ve eski şömine. Soluk taş duvarlar üzerime geliyordu. Gözüm o kilime kaydığında dudaklarım titredi. Buraya ne olursa olsun bir daha dönmemeliydim. Ve sanırım buranın yok olması gerekiyordu, aklım allak bullaktı.

Koşar adım mutfağa vardığımda raflara tek tek baktım ve en altta bulduğum kibrit kutusunu elime aldığımda yutkundum. Aynayı koltuk altıma sıkıştırıp içini açtığımda dolu olduğunu gördüm. Etrafa bakınca zeminin ve çoğu eşyanın tahtadan ve ahşaptan olduğunu, yani çok kolay yanacağını gördüm. Bir kibriti çıkarıp çıktığımda cızırtılı bir ses çıktı, kibritin siyah ucu alevin kızılı ile parıldadı. Yutkunarak tezgahın altına gerilmiş olan kumaş parçasına doğru tuttum. Kumaş çok çabuk alev alıp etrafına dağıldı. Bir adım geri gittim ve mutfaktan çıktım.

DUDAKLARIN KARARACAKWhere stories live. Discover now