7. Bölüm

257 39 6
                                    

Oy verir misiniz? :)

İnsan, bir kere gelirdi bu dünyaya, ikinci geliş mi? Hiç sanmıyorum, varsa da ikinci hayatım buna benzer ise hiç istemiyorum. Birincisi bu kadar zordu, ikincisini nasıl isteyebilirdi insan? Yıllarca babamı bekledim gelsin beni kurtarsın, annemi bekledim gelsin beni sevsin, halktan birilerini bekledim gelsin beni benimsesin diye. Yirmi üç yaşındaydım ve aşağı yukarı yirmi yıl boyunca yaptığım hatayı, şu an, bir rüyanın aydınlatması sayesinde anlamıştım. Ben hep biri tarafından kurtarılmayı beklemiştim, bir kişi dışında.

Ben, kendim tarafından kurtarılmayı hiç beklememiştim.

Ben her seferinde kurtarılmak için birini beklemiş, bir umut annem sevsin istemiştim ve böylece diğer seçeneği silmiştim. Ben kendimi kurtarmayı hiç denememiştim. Kalbim acıyordu, bedenimin acısıda ondan geri kalır değildi.

Evden girdiğimde annem yüzüme tokat atmış, saçlarımı çekerek yere düşürüp tekmelemiş, ardından tuttuğu kolumdan şömineye doğru fırlatmıştı. Yere doğru düşerken anlımı şöminenin üst kısmına çarpmıştım, oradan akan kan kirpiğimden yere doğru akmıştı. Doğruca yere bakıyor, annemin söylediklerini az biraz duyuyordum. Çünkü o rüyanın verdiği mesaj sayesinde bugün gözlerim açılmıştı ve bugün bunun son olması gerekiyordu.

"Ben, seni sırf kendim için doğurdum! Yedin, içtin, sıcak yataklarda yattın! Ama sen ne yaptın, o çok değerli incilerini benden sakladın, noldu ha, mezarına mi koyacaktın onları, annenden değerli miydi seni aşağılık kız!" diyordu ve bana doğru eğilmişti. Baş parmağını tehditkar bir şekilde bana salladı ve devam etti:

"Bugün o aptal uyanma yalanın yüzünden çok önemli bir şeyi konuşma fırsatı kaybettim!" dediğinde alttan ona baktığımda ağzından kaçırdığını fark edip derin bir soluk verdi ve, " Sen, kıymet bilmezsin, sana vurmak dışında tek bir şey bile yapmadım, sen ne yaptın? Ha? Annene karşı nankör oldun! Senin yerine erkek çocuğu olsaydı istisnasız itaat ederdi bana! Ya sen, sen yıllarca öğretme çabama rağmen büyü öğretmeye çalıştığımda kaçtın!" Anlamıştım, başka bir şeye sinirliydi, onun elinden çok önemli bi konuşma fırsatı çalmıştım. Bunu söylemezdi -şayet ağzından kaçırmasaydı- ve sinirini eskilere vurarak çıkarıyordu.

"Peki merhamet anne?" diyerek yavaşça doğruldum ve yüzüne bakmaya başladım. Karşısında dimdik durmak, benim için bir adımdı. Kaşlarını çatmıştı. "Sevgi, saygı, dürüstlük ve merhamet? Bizimkisi de anne kız ilişkisi değil mi? Bana yemek, içecek, sıcak yatak verdin. Ben ağzımdaki kan tadıyla soğuk yemekleri yedim, bahçedeki kuyudan su içtim ve bana verdiğin yatakta ağrılardan dolayı inleyerek uyudum. Hangisine minnet duymam gerekiyordu?" dediğimde sinirlenmişti, ona hiç baş kaldırmamıştım, bu ilkti ve beklemediği şaşkın gözlerinden belli oluyordu.

"Seni pisl-" diyerek bana tokat atacakken elini tuttum, hayır ona zarar veremezdim, lanet olsun ki yapamazdım. Ama kendimi kurtarmam gerekiyordu, ben sadece bunu yapacaktım.

Şok içerisinde elini tutan bileğime baktı. "Sondu, anne. Bana yaptıkların için sondu. Ve ben erkekte olsaydım, sana itaat etmemeye bir yerden sonra başlardım. Bu bir başkaldırı değil, bu senden korunmak. Senin sevgin yoktu anne, benimde itaatim olmasın. Senin merhametin yoktu anne, benimde boynum bükük olmasın. Senin dürüstlüğün yoktu anne, benimde burada son bulsun. Senin saygın hiç yoktu anne, benimde açığa çıksın artık." dediğimde elini iteledim ve odama girdim.

Bana bunca yıl yaptıkları bir günle silinmezdi, bunu biliyordum, çünkü kilitlediğim kapıya sırtımı yasladığımda titriyordum. Nefesim soluk borumda tıkanmıştı, annem hakaretler savuruyordu ve demediği kalmıyordu. Kapıma o da dış taraftaki kilidi vurarak beni asla çıkarmayacağını, ölmemi bekleyeceğini söylüyordu. O anne miydi?

DUDAKLARIN KARARACAKWhere stories live. Discover now