42. Bölüm

59 7 0
                                    

Oy verir misiniz? :)

Kapısının önünde durduğum eve bakarken aslında benim özlemimin sadece iki kişiye olduğunu fark etmiştim. İçimde herhangi bir duygu barınmamakla birlikte, sadece minnet hissediyordum. Minnet güçlü bir histi. Bunu Lewis'lere karşı hissediyordum. Bize zor zamanda evlerini açtıkları için, Bert'in son gününü sıcak bir evde geçirmesini sağladıkları için onlara minnettardım. Başka herhangi bir şey yoktu. Belki de olması gereken buydu.

Omzuma konulan elle derin bir nefes verip kapıyı tıklattım. Arkamda duran iki kişiden güç almak güzel bir şeydi. Ellerimi önümde bağdaştırıp beklemeye koyulurken kapı neşeli bir kahkaha eşliğinde açıldı. Gülüşü beni görünce yüzünde donan Bay Lewis şaşkınca gözlerini kırpıştırdı. Ben ona kocaman gülümsediğimde,

"Yine o yaramaz geldi, değil mi tatlım?" diyerek eşinin arkasında duran kadın, beni görür görmez hızla bana doğru adım atıp bir anne şefkati misali beni kucakladı. Ellerim onun sırtını bulurken çenemi omzuna yasladım. "Tatlım sen, sen nerelerdeydin? Aman Tanrı'm Perla! Seni çok özledik." Geri çekildiğimde burnunu çeken kadın ağlamamak için kendini tutuyordu, gülümsedim. Onun incileri sanırım sonsuza kadar sır olarak kalacaktı.

"Umarım yaramaz dediğiniz kişi Vance'dir yoksa bir daha asla sabah ineklere saman vermem!" Will'ın sitem dolu söylemine herkes gülerken hala bana şaşkınca bakan adama döndüm.

"Bay Lewis," Muzip bakışlarımı ona çevirdim. "Siz bana sarılmayacak mısınız?" Bana bakan adam başını sağa sola sallayıp yaklaşarak bana sarıldı. Yaşına göre dinç duran adamın beyaz saçları ve beyaz sakalları olmasa yaşlı olduğuna inanamazdınız. Bu adamın önceden bir ailesini kaybettiğini bile düşünmezdiniz. Acısı geçmiş mi geçmemiş mi bilinmezdi ama karısına karşı şefkat ve sevgi vardı gözlerinde. Bunu, ilk günden beri görebiliyordum.

Geriye çekildiğimde bugün yağmaya devam eden kar üzerimize doluşuyordu. Bayan Lewis hızla bizi içeri davet ettiğinde girişte karla kaplanan ayakkabılarımızı çıkardık. Az bir mesafe olmasına rağmen yoğun kardan dolayı çabucak karla doluyordu ayakkabılar. İçeri geçtiğimizde yoğun sıcaklık yüzüme çarptı. Sobadan yükselen odun sesleri içimi sıcacık ederken hepimiz yerlere oturduk. Etrafıma bakarken burada da bir şey değişmemiş olduğunu gördüm. Evet, süre olarak kısa olsa da benim gözümde bir ömür gibi gelmişti o evde geçen sürem.

"Ben bir zencefil çayı hazırlayayım." diyerek kalkmaya hazırlanan kadını elimle durdurdum.

"Hiç gerek yok gerçekten, sizi görmeye geldim ben. Oturun lütfen. " dediğimle gerisin geri oturan kadının meraklı bakışları benim üzerimdeydi. Bakışlarım kısa bir an Vance'ye değdiğinde gözlerini açıp kapatarak beni onayladı. Derin bir nefes verip bana merakla bakan çifte döndüm.

"Kaçırıldım." Şaşkın ve korku dolu bir nida odayı doldururken devam ettim, "Vance'nin ailesi bizi arıyordu zaten bildiğiniz üzere. Beni buldular ve kaçırdılar.'' Yalanın devamını getiriyordum. Onlara asla gerçek hayatımızı anlatmayı düşünmüyorduk. Bu, bizim ortak kararımızdı. Çünkü ileride bir gün bu evden de gidebilirdik, bu onlara güveneceğimiz anlamına gelmiyordu. Ortada bir aile varsa, bu aile üç kişilikti. Hep de öyle kalacaktı.

Vance, Perla, William. Bize özel isim koyan William'ın tabiriyle, VPW.

"Ama bu sıpalar bize hiçbir şey söylemedi," diyerek kızgın bakışlarını onlara atan Bay Lewis'e baktım.

"Haberleri yoktu çünkü. Onlardan kurtulduğumda ancak onlara söyleyebildim." Bayan Lewis'e baktığımda anlayışla başını salladı. İnanıp inanmadığını bilmiyordum ama sorgulama hakkı olmadığını önceden konuştuğumuz için, bir şey demedi.

DUDAKLARIN KARARACAKWhere stories live. Discover now