■■■■■■

1.1K 106 9
                                    

Yavaşça arkama döndüğümde meraklı gözler bana odaklanmıştı. Ben ise hangisine bakacağımı şaşırmıştım. Chanyeol'un ağzı açılıp kapanmıştı. Beni süzerken gözleri elimde takılı kalmıştı. Sonra ise direk gözlerime bakmaya başlamıştı.

Sanki hiçbir şey olmamış gibi davranmalıydım. Yüzüme sahte bir gülümseme yerleştirip yanlarına gitmeye başlamıştım. Turuncu saçlı hasta çoktan iyileşmiş yürüyordu. Önlerine yaklaşırken onlarda bana doğru yürüyorlardı. Onlara hafif selam verdikten sonra onlar da önümde eğilmişlerdi.

"Merhaba Doktor Ko. Nasılsınız?"

"İyim teşekkür ederim. Siz nasılsınız? Ayağınız iyileşmiş gibi duruyor."

"Buz koymak çok işe yaradı. Teşekkür ederim yürüyorum sayenizde." Chanyeol dışında herkese bakarken delirmek üzereydim.

"O zaman müsadenizle. Ameliyata yetişmek zorundayım da." Hafifçe arkama dönüp gidecekken o salak kız yine konuşmaya başlamıştı.

"Paketiniz var efendim."

"Paket mi? Nereden gelmiş?" Kargo sanmış olmalıydı.

"Şurada ki hanımefendiden." Bu kızın hiç mi adabı yoktu? Ben gittikten sonra verseydin ya boşuna mı not yazdım ben?

"Doktor Ko'dan mı?" Sesi şaşkındı.

"Bu ceketinizmiş efendim. Bunu da kendi içine not yazıp bıraktı." Tanrı aşkına bu nasıl bir salaklıktı. Durup durmamak arasında kararsızdım. Utancımdan kıpkırmızı olmuştum.

"Doktor Ko!" Kapıya sadece iki adımım kalmıştı. Duymamazlıktan gelebilirdim. İçim rahat etmeyecekti lanet olsun vicdanım.

Arkamı yine hiçbir şey olmamış gibi dönmüştüm. Bana neredeyse yetişmişti. Benim boyum kadar bacak boyu vardı. Arkaya baktığımda hepsi bize bakarak geri yukarı çıkıyordu. Bu daha da utanç vericiydi.

"İyi misin? Yüzün kızarmış." Elimi tersiyle yanağıma değdirdiğimde yandığımı hissetmiştim. İçerideki herkes bizi izliyordu.

"Dışarıda konuşabilir miyiz? İnsanlar bakıyor ve biraz utanıyorum."

"Dışarıya çıkamam insanlar görürse başımız ağrıyabilir ama rahat konuşabileceğimiz bir yer biliyorum." Beni kolumdan tutup çekmesine izin vermiştim. Normalde olsa bağırırdım ama zaten yeterince utançtan kızarmıştım.

Boş bir odaya girdiğimizde buranın minik bir toplantı salonu olduğunu gördüm. Arkamızdan kapıyı kapatırken elindeki poşeti sıkıca tutuyordu. Sadece gitmek istiyordum. Kendimi şuan o kadar da güçlü hissetmiyordum. Her an ağlayabilirdim.

"Bunlar ne?"

"Şey... İçine bakarsan görebilirsin." Küçük bir kahkaha atmıştı. Ben ise suç işlemiş bir çocuk gibi yere bakıyordum. İçinden şişeyi çıkarıp baktı ve sonra ise kutuyu eline aldı.

"Bunlar pahalı hediyelere benziyor. Neden aldığını sormak istemiştim." Kutuyu hala açmamıştı. Poşetin içinden notu alıp okumaya başlamıştı.

"Ne için özür diliyorsun? Yanlış hiçbir şey yapmadın. O mendili ben senin kanayan eline sardım. Eğer yapmak istemeseydim yapmazdım. Bana mendil ve şarap almana gerek yoktu." Resmen gayri resmi konuşmaya hemen alışmıştı.

"Ben sadece beni oradan kurtardığınız için teşekkür ve sizi işinizden alıkoyduğum için özür dilemek istemiştim. Biliyorum istemeseydiniz yapmazdınız ama kendimi rahatsız hissettim." Olanlar tekrar tekrar aklıma gelirken gözlerim dolmuştu.

Vin Rosé || Park Chanyeol ✔Where stories live. Discover now