|■■■■■■■■■■

904 82 0
                                    

Tabiki sabah ilk işim Chanyeol'u aramak olmamıştı. Geceyi hastanede geçirişimin ardından yoğun bir güne uyanmıştım. Sabahtan beri ameliyatlara girip çıkıyordum ve yorulmuştum. Son ameliyatımdan çıktığımda ise kafamı dinlemek için bahçedeki banklara gittim. Telefonum çaldığında bahçenin ortasınsa dikiliyordum.

"Noona?" Min Joon'un sesi telaşlı geliyordu.

"Efendim Min Joonah? Bir sorun mu var?"

"Söylemem gerektiğini düşündüm. İlk önce sakin olmalısın noona."

"Ne oldu Min Joonah? Söyle."

"Annem bir haftadır hastanede. Doktorlar çok fazla vaktinin olmadığını söylüyorlar."

"Min Joon sen neyden bahsediyorsun? Ne demek annem hastanede?"

"Noona gelmen gerekiyor. Annemle küs ayrılmayın."

"Öyle bir şey olmayacak. Annemlere bir şey söyleme sen. Ben... Ben Busan'a geliyorum." Kekelediğimde ne olduğunu hala kavrayamamıştım. İzin aldıktan hemen sonra ilk işim eve uğrayıp bir kaç eşya almak olmuştu. Sonrasında ise vakit kaybetmeden yola çıkmıştım. Telefonum çaldığında açmak için kulaklığımı taktım.

"Yah Ko Baram! Birden bire Busan'a gitmek nereden çıktı? Bir sıkıntı mı var?" Kulağıma dolan Sooyeon'un sesi ile ne olduğu bir anda kafama dank etmişti.

"Annem... Annemi hastaneye kaldırmışlar Sooyeon."

"Ne? Nesi varmış? Şimdi iyi miymiş?"

"Bir haftadır hastanedeymiş. Nesi var bilmiyorum."

"Sizin hastaneye nakil edelim. Bir çaresi vardır."

"Bilmiyorum Sooyeon. Gerçekten beynim durdu. Ben öğrenmeye gidiyorum."

"Öğrenince bana haber ver." Onu onayladıktan sonra telefonu kapatmıştım.  Gözlerim dolarken kafamı dağıtmak için yüksek sesle müzik açmıştım. Exo'dan bir şarkı çaldığında aklıma Chanyeol'a haber vermediğim gelmişti. İki kez aramıştım ve açmamıştı. Daha fazla dikkatimi dağıtmamak adına mesaj yazmamıştım.

Yaklaşık dört saat sonra Busan'a vardığımda arabayı çok hızlı kullandığımı fark etmiştim. Hava neredeyse kararmak üzereydi. Akşam güneşi eşliğinde yol kenarında bir yerde durmuştum. Çıldıracak gibi hissediyordum.

Yiyecek bir şeyler alıp hastaneye gittiğimde beni karşılaması için Min Joon'u aramıştım. Daha sakin ve en azından biraz gülümseyebiliyordum. Gülümsemem gerektiğini kendime bin kez hatırlatmıştım.

Odaya girdiğimde her gün gördüğüm bir görüntü olmasına rağmen annemi öyle görmek ağırıma gitmişti. Babam beni gördüğünde anneme suratıyla işaret vermişti.

"Baramah? Sen buraya nasıl geldin? Kim haber verdi?"

"Neden gelmiyim? Benim annem değil misin? Seni hastayken ziyaret etme hakkım yok mu?"

"Hayır, öyle demek istemedim. Biliyorum yoğunsun. Buraya kadar gelmene gerek yoktu."

"Ama geldim. Geri mi döneyim?"

"Hayır, hayır kal." Babam hala benle konuşmamıştı. Suratıma bile doğru düzgün bakmıyordu.

"Noona, orta okul arkadaşın Woo Bin hyung burada doktor. Ben seni ona götüreyim."

"Woo Bin? Lee Woo Bin?" Kafa sallarken beni kolumdan tutmuş çıkarıyordu. Odadan tamamen çıktıktan sonra kolumu bırakıp bana döndü.

"Babam gidinceye kadar bekle noona. Annem seni çok özledi." Onayladıktan sonra beni doktorlar odasına götürüp geri gitmişti. İçeri girdiğimde bir kaç doktor vardı. Bir kaçı bana bakarken bir tanesi elindeki dosyaya odaklanmış ve beni fark etmemişti.

O Woo Bin'di. Küçükkende bir şeyle uğraşınca gözü başka bir şey görmezdi. Ve tipi de biraz olsun değişmemişti. Biraz daha yakışıklı olmuştu, belki?

"Pardon, buraya girmeniz yasak. Birini mi arıyorsunuz?"

"Evet birini arıyorum. Şu adamı." Elimle Woo Bin'i işaret ettiğimde anca kafasını kaldırmıştı. Şaşkın bir surat ifadesiyle bana bakıyordu.

"Pardon kimsiniz çıkaramadım."

"Hastayım ben doktor bey."

"Nereniz ağrıyor?"

"Kalbim. Çünkü beni tanımadın Lee Woo Bin."

"Efendim?"

"Diyorum ki beni nasıl tanımazsın Lee Woo Bin! Lisede kızlarla sürterken doktor olmayı nasıl becerdin ha? Aramak o kadar zor muydu?" Kolumun altına kıstırdığımda kafasını diğer insanlar şaşkınca bize bakıyordu. Woo Bin sırtımda bir noktaya dokununca onu bırakmak zorunda kalmıştım. En hassas noktamdı.

"Ve Ko Baram hala aynı yerinden huylanıyor." İkimiz de kıkırdarken bahçeye çıktık.

"Vay Lee Woo Bin. Hiç değişmemişsin."

"Az kalsın seni tanıyamıyordum. Saçlarını boyattığına inanamıyorum."

"Oldu işte bir şeyler." Omuz silktiğimde gülümsedi.

"Beni görmeye gelmediğini biliyorum. Neden buradasın?" Artık ikimizde tamamen ciddiydik.

"Annem... Hastende yatıyor. Yani yatıyormuş ben de daha yeni öğrendim."

"Ah tahmin etmeliydim. Dikkatimi çekmişti ama ben çok ihtimal vermemiştim. Min Joon'da beni tanıdığı halde yanıma gelmedi."

"Bana haber verirsin diye korkmuş."

"Telefon numaranı değiştirmişsin Ko Baram. Nasıl sana ulaşayım!" Avcumu elime bastırdığımda güldü.

"Çok yoğundum Woo Binah. Özür dilerim."

"Eski numaran vardı ama uzun zamandır bende aramadım Baramah. Bende üzgünüm."

"Önemli değil arkadaşım." Omzuna yavaşça vurduğumda güldü.

"Jong Ho nasıl devam mı?" Yüzümü ekşiterek ona baktığımda güldü. Olayları ona anlattığımda ise sinirlenmişti. Chanyeol'u anlattığımda ise bana sırıtarak bakıyordu.

"Ne? Neden öyle bakıyorsun?"

"Jong Ho'dan bahsederken hiç böyle bakmıyordun."

"Nasıl bakıyormuşum?"

"Aşık gibi."

"Yapma ama. Aşka inanmadığımı biliyorsun."

"Yoo bilmiyorum." Omzuna vurduğumda kahkaha atmıştı.

"Senden haver ver. Sen neler yapıyorsun?"

"Aslında nişanlandım." Elini kaldırım yüzüğünü göstermişti kocaman gülümserken.

"Ne? Nasıl bana haver vermezsin!" Koluna vurmaya başladığımda o da benden kaçıyordu. Bir süre daha birbirimizle şakalaştıktan sonra ikimiz de yorulmuştuk. Bir banka oturduğumuzda ikimiz de ağaçları izliyorduk.

"Senden bir şey rica edebilir miyim Woo Binah? Bana annemin sonuçlarını getirebilir misin?" Kafasını salladıktan sonra biraz işi olduğunu söyleyip yanımdan ayrılmıştı. Bu gece nöbete kalacağı için akşam annem uyuduktan sonra görüşmek için anlaşmıştık.

Vin Rosé || Park Chanyeol ✔Where stories live. Discover now