|■■■■■■

1K 98 15
                                    

Sabah uyandığımda hayatımın en yoğun gününe uyandığımı bilmiyordum. Önceki gün iptal edilen nöbetimizin yerine herkese on altı saatlik bir nöbet yazılmıştı. Artı birde sabah acil bir ameliyat olduğunu öğrenerek, daha ayılmadan kendimi hastanede bulmuştum.

Yaklaşık on saatimi ameliyathanede geçirdikten sonra kendimi hastane bahçesindeki banklarda yarı uyuklarken bulmuştum. Hava çoktan kararmıştı ve nöbette olmam gerekiyordu ama kalkmak çok zor gelmişti. Biraz daha bankta yayılıp gözlerimi kapatmıştım.

Min Joon'u Sooyeon'a emanet etmiştim. Min Joon on yedi yaşında ve erkek olmasına rağmen evde tek kalmasını istememiştim. Muhtemelen şimdi ya beni çekiştiriyorlar ya da film izliyorlardı.

Yüzüme spottan gelen ışık kesildiğinde kaşlarımı çatarak gözlerimi açmıştım. Aslında buna mutlu olmam gerekirdi ama birinin önümde dikildiğini hissediyordum. Gözümü açtığımda karşımda Chanyeol'u görmüştüm. Elindeki soğuk kahveyi bana uzatıyordu.

"Bir sorun mu var? Yoksa birine röntgen çekmem için bana rüşvet mi veriyorsun?"

"Bu sefer bana röntgen çekmeni istiyorum. O yüzden rüşvet veriyorum."

"Nerenin röntgenini çekmemi istersin? Ben beynin diyorum."

"Ben de kalbim diyecektim."

"Ah, kalpse doğru kişiye geldin demektir. Şaka bir yana gerçekten gecenin bu saatinde ne işin var burada? Bir yerin mi ağrıyor?"

"Hayır, Min Joon senin bugün eve gelmeyeceğini söylediği için merak ettim. Yorulmuş olacağını düşündüğüm için kahve getirmiştim. Görüyorum ki iyi yapmışım. Aç mısın? Keşke yemek de alsaydım."

"Min Joon mu? Onu nerede gördün?"

"Dün telefon numarasını almıştım."

"Ne ara aldın?"

"Meslek sırrı." Göz devirdiğimde kıkırdamıştı.

"Baram ben aslında seninle bir şey konuşmaya gelmiştim."

"Neymiş o?" Telefonum çaldığında Chanyeol ağzını açamamıştı daha. Arayan Sungjae olduğu için Chanyeol'a bakmam gerektiğini söylemiştim.

"Efendim Sungjaeya?"

"Sunbae üç ambulans geliyor. İkisi ağır yaralı."

"Geliyorum. Chanyeol çok acil değildir umarım çünkü üç ambulans geliyormuş onları karşılamam gerekiyor. Ağır yaralı varmış. İşim uzun sürerse bekleme ve git."

"Bekleyebilirim. Sorun değil."

"Sağol." Hızla acile koşmaya başlamıştım. Hemşire bankosuna bıraktığım steteskopumu aldıktan sonra ambulans girişinde beklemeye başlamıştım. Yanımda bir kaç doktor daha vardı ve Sungjae yanıma gelmişti.

"Hastalardan biri ölmüş sunbae." Moralim bozulurken ambulans geldiği anda vücudumdaki adranalinle ambulansa koşmuştum. Hastayı sedyeye aldıktan sonra müdahile odasına götürmüştük. Adam dağılmış durumdaydı. Her tarafında cam kırıkları vardı ve kaburgası da kırılmış gibi duruyordu. Nefes alışını kontrol ettikten sonra karnındaki şişliği fark etmiştim.

"Acil ameliyata almamız gerekiyor. Aortu yırtılmış gibi duruyor."

"Hastanın vasisinin izni..."

"Ameliyathaneyi hazırlayın." Hemşire hızla giderken Sungjae bana bakıyordu.

"Ben hazırlanmaya gidiyorum. Ameliyathane hazırlanıncaya kadar cam kırıklarını çıkarıp pansumanını yapın. Bu arada Chanyeol dışarıda bekliyor işin bitince durumu anlatıp gitmesini söyleyebilir misin?" Sungjae kafa sallarken hemen ameliyathaneye yardıma gitmiştim.

Çok uzun bir ameliyat değildi ama kaburga bize sorun çıkarabilirdi. O kısa süre içinde vasisden izin alınmış ve hasta çoktan ameliyata alınmıştı.
Normalde bir saatte biten ameliyat bir saat yirmi dakikada bitmişti. Ameliyattan sonra çıktığımda kendimi çok bitkin hissediyordum. Hem mental hemde fizilsel olarak.

Sungjae'yi hastanın başına diktikten sonra kantinden kendime bir kurabiye almıştım. Hastanenin bahçesine çıktığımda her yerim sızlıyordu. Yüzüme soğuk hava çarparken gerinmeye başlamıştım. Soğukla ürperirken aklıma Chanyeol gelmişti. Çoktan gitmiş olmalıydı. Sungjae'ye öyle demesini söylemiştim zaten.

Bahçede oturacak yer ararken telefonuyla oynayan Chanyeol'u görmüştüm. Serin olduğu için biraz büzüşmüştü. O kocaman gövdesine rağmen küçücük masum bir çocuk gibi duruyordu.

"Bıraktığım yerdesin. Bir saattir burada mıydın? Gitseydin keşke. Üşümüşsün."

"Seninle konuşmam gerekiyordu. Daha fazla ertelemek istemedim."

"İçeride konuşalım. Üşütüceksin."

"Hayır, hayır iyiyim ben gerçekten."

"Öyle diyorsan. Anlat, dinliyorum."

"Dün Min Joon'un yanında söylemek istemedim ama... Şey... Yani... Kafamda kurguladığımda çok daha basitti."

"Geveleme direk söyle Chanyeol. Zaten çok yorgunum."

"Baram ben senden çok hoşlanıyorum."

"Ay bu muydu söyleyeceğin? Bekleyebilirdi. Bir saniye. Ne?" Bir anlık boşluğuma geldiğinde ne olduğunu anlayamamıştım.

"Kendimi tutamıyorum artık. Hayatında başka biri var mı, olacak mı diye içim içimi yiyor. Başkasıyla içip, sarhoş olma ihtimalin beni çıldırtıyor. O gün bana ne dediğini hatırlamıyorsun ama ben hatırlıyorum."

"Chanyeol ben..."

"Bana dedin ki; sana bir şans vermek istiyorum ama korkuyorum da. Güçlü olmaya çalışıyorum lütfen gardımı indirmeme izin verme. Bu zamana kadar gardını indirmene izin vermedim Baram. Ama başkasıyla ağlamanı istemiyorum, başkasıyla gülme. Bana bir şans ver." Ağzım açık duyduklarımı sindirmeye çalışırken yorgunluğum ve uykum tamamen yok olmuştu.

Gerçekten öyle mi demiştim? Nutkum tutulmuştu. Şaşkınlıktan ağzımı açamıyordum. Ve Chanyeol da bunun farkındaydı.

"Peki bu grubun ve şirketin için sıkıntı olmayacak mı? O zaman senin ünlü olduğunu bilmiyordum Chanyeol. Sürekli gizli olmak... İkimiz de zaten yeterince yoğun ve yorulan insanlarız. Bu bizi daha fazla yormaz mı? Kafamda çok fazla soru işareti var. Ben.. Ben bilmiyorum."

"Benim olmadığını mı sanıyorsun? Baram ben seninle denemek istiyorum. Ne olursa olsun üstesinden geleceğimize inanıyorum. Olmazsa olmuyor deriz ama bunu denemeden bilemeyiz. Denemeden pes etmek istemiyorum." Denemek bende istiyordum bunu dile getiremesem bile. O böyle cesaret ile bana yaklaşırken bana da güç vermişti. Denemek istiyorsa bende deneyecektim.

"Peki o zaman, deneyelim." Omuz silktiğimde şaşkınlıkla bana baktı.

"Bu çok hızlı oldu. Ciddisin değil mi?"

"Şaka yapıyor olmamı mı isterdin?"

"Hayır, hayır. Ben sadece... Tanrım. O zaman?"

"Evet. Çıkıyoruz." Ayağa kalkıp zıplamaya başladığında bahçedeki herkes ona bakmaya başlamıştı. Çıkıyoruz diye bağırıyordu. Bense ya biri onu tanırsa diye panik olmuştum. Sadece kafasında kasket bir şapka vardı. Ayağı kalkıp onu zorla hastanenin içine sürüklemeye çalışıyordum.

"Zıplamayı keser misin? Zaten uzunsun. Chanyeol. Hey!" Chanyeol aniden durmuştu.

"İyi geceler Baramah." Ne dediğine anlam veremezken yanağıma bir öpücük kondurmuş ve arkasına bakmadan koşmaya başlamıştı. Ben olduğum yerde kalakalmışken onun koşuşunu izliyordum.

"Bütün hastane gördü sunbae. Ve şuan yanakların domatesten bile daha kırmızı." Sungjae yanımda gülerken hızla nöbetçi doktorlar odasına koşmuştum. Olanları Sooyeon'a anlatmam gerekiyordu. Ve tabii tüm hastaneye rezil olduğumu unutsam çok da fena olmazdı.

Vin Rosé || Park Chanyeol ✔Where stories live. Discover now