|||■■

875 77 22
                                    

Üç gün çılgınlar gibi evde yattıktan sonra işe gitme vakti gelmişti. Üç günde güzelce dinlenmiştim. Ve en önemlisi galiba artık uyuyabiliyordum. En azından sabah uyandığımda zombi gibi gözükmüyordum ve uykumu biraz olsun almış hissediyordum. Bunun şerefine uzun zaman sonra ilk defa güzelce hazırlanıp gitmek istemiştim hastaneye. Bunun doğum günüm ile bir ilgisi yoktu. Gerçekten. Çünkü hastalıktan doğum günümü hatırlayamayacak bir duruma gelmiştim. Ben hatırlayamamıştım evet ama bir sorun vardı. Her zaman tam saat on ikide mesaj atan Sooyeon bile mesaj atmamıştı. Tabii hastaneye gidinceye kadar doğum günüm olduğu aklımın ucuna gelmemişti.

"Efendim Sungjaeya?" Telefonun ucundaki Sungjae'ye olabildiğince güzel bir şekilde cevap vermiştim. Hastaneye varmak üzereydim. Çok fazla saçmalamayacağını düşünüyordum. Daha doğrusu umuyordum.

"Nasılsınız sunbaenim?" Ve... Başlamıştı bile.

"Aman tanrım Sungjae iyi misin? Kafana saksı falan mı düştü?"

"Bende iyiyim sunbaeciğim. Ne zaman geliyorsun hastaneye?"

"Geliyorum ben de... Korkutma beni. Bir şey var. Dökül."

"Çok hasta var, çok sunbae. Ve ortalıklarda bir Ko Baram yok. Oyalanıyorsun gelmemek için, değil mi? Hastalar ölüyor sunbae!" Gözlerimi devirmiştim. Normal bir alt dönem gibi davransa olmuyor muydu? Niye hep dramatize ediyordu olayları?

"Hastaların öldüğü falan yok Sungjaeya." Ona sakince cevap verdiğimde yeşil ışık yanmıştı. Tam gaza basıyım derken karşı taraftan bir araba hızla üstüme gelmişti. Direksiyonu son anda kırmasam kesinlikle kaza yapmış olacaktım. Farkında olmadan keskin bir fren yaptığımda yolcu koltuğundaki çantam yere düşmüştü. Ve hala telefonun ucunda Sungjae konuşuyordu. Ne dediğini anlamıyordum bile.

"Sunbae? Sunbae o duyduğum fren sesi miydi?"

"Bugün telefonu kapatacak mısın Sungjae yoksa kaza mı yapayım?" Bir anda ona bağırdığımda şaşırmıştı, benim gibi. Sorgusuz sualsiz telefon kapandığında arabayı uygun bir yere çekmiştim. Az önce ne olmuştu öyle. Tanrım. Elim ayağım titriyordu. Pencereyi açıp biraz hava aldıktan sonra tekrar yola koyulduğumda daha dikkatli ve yavaştım. Az önce daha yeni hızlanmış olmama rağmen adam üstüme sürmüştü! Hatalı olan ben olmamama rağmen korkudan titremiştim. Hastaneye gayet yavaş bir şekilde giderken aklımda Chanyeol'un hızla ilgili beni uyarmaları kulağımda çınlamıştı. Bu çocuğun ahı mı tutuyordu bana?

Hastaneye vardığımda acilin önü bomboştu. Açık otoparktan acile doğru yürürken bir ambulans gelmişti. Karşılamak için koştuğumda niye kimsenin gelmediğini sorgulamamıştım. Acil tıp teknisyenleri yaralıyı indirirken bana bilgi veriyorlardı.

"Yirmi yedi yaşında erkek. Trafik kazası. Başından yaralanmış. Bilinci kapalı."

"Hemen içeri girip tetkikleri yapın." Hastaneye çoktan girmiştik. Sedyeyinin demirlerini bırakırken koşmayı da bırakmıştım. Önlüğümü giymeliydim. Birinci hemşire bankosunu geçtikten sonra ikincisinin önünden geçerken var olan kalabalık beni şaşırmıştı. Acil neredeyse boştu neden burası bu kadar kalabalıktı ki? Sonra duyulan bir patlama sesi ile yerimde kala kalmıştım. Gözlerim büyümüştü. Silah sesi miydi o? Kafamdan inen konfetileri gördüğümde ruhumu teslim etmek üzereydim.

"İyi ki doğdun, iyi ki doğdun bizim bir tanecik Doktor Ko'muz." Önümde ki kalabalıktan çıkan Sungjae'nin elinde bir adet pasta vardı. Ağzım şaşkınlıkla açılmıştı.

"Aman Tanrım."

"İyi ki doğdun Sunbae! Dilek dilemeyi unutma." Dileğimi diledikten sonra mumları üflemiştim.

Vin Rosé || Park Chanyeol ✔Where stories live. Discover now