(0.1)-Sıfırın başlangıcı

3.9K 201 28
                                    

Herkes biraz yorgundu, biraz kırgın ve biraz mutlu... Tanrı umut vaat ederken bile inançsız, en umulmadık noktalarda bir o kadar inançlı. Ama kimse, tam anlamıyla özgür değildi.

*

^ Halil Sezai - Kafası kendinden güzel
^ Ezginin Günlüğü - Kıyısız deniz

*

Tüm inanmışlara💫

*

Çocukken her şeyin daha iyi olacağına, mucizelerin kendilerine rastlayacağına inanır insanlar. Büyüdükçe bu inançlar sarsılır ama ölüm anında bile tümüyle yok olmaz, olamaz. Çünkü umut etmek, gerçekleşmeyecek olsa da hiç değilse hayal etmek Tanrı'nın son armağanıdır.

Dirseklerimi tezgaha yaslamış, dinleniyordum. Gündüzleri çalıştığım kafedeydim. İki saat sonra dersim olmasına, dün sabah ezanından sonra uyumama ve kafamın karışık olmasına rağmen hala para kazanmam gerekiyordu. Müşterileri izlerken elimi cebime attım ve uzun süre para biriktirerek aldığım akıllı telefonumu elime aldım. Bana kalsa tuşlu telefon da iş görürdü aslında ama kimi zaman çeşitli araştırmalar yapmak mecburiyetinde olabiliyordum. Göğsümü şişirerek saate baktım ve içeri giren iki genç masaya oturduğunda hemen not defterimi de alarak yanlarına gittim. Yirmili yaşlarda bir kadın ve erkek, birleştirdikleri ellerini masanın üstüne koymuştu. Birbirlerine sımsıcak bakarken "Hoş geldiniz," dedim. "Ne alırsınız?"

"İki kahve," dedi adam, samimi bir sesle. Hala kadının elini bırakmamıştı. Gözüm masadaki ellerde duran alyanslara takıldığında dudağımın kenarı kıvrıldı. Anlaşılan bırakmaya da niyetleri yoktu. Başımı sallayarak siparişini yazdım. "Bir de çikolatalı pasta." dediğinde kadın onu da not ederek başka bir arzuları olup olmadığını sordum. Bu, benim için klasikleşmiş bir eylemdi. Buradaki patronum, Özgür Bey gibi değildi. Hemen her şeye esip gürler, çalışanlarını sürekli tembellikle suçlardı. İçeride bulaşıklarla uğraşan Esra, paraya ihtiyacı olmasa bir dakika bile burada durmayacağını söylerdi sürekli. Fatih Bey ile göz göze geldiğimde bu düşüncelerden arınarak göz temasımızı kestim. Patronum, bana da sürekli fırça atar ve somurtkan olduğum için müşterileri kaçıracağımdan yakınırdı. İşin özü, adamın karakteri huysuzluk üzerine kuruluydu ve ben de elimden bir şey gelmediğinden ona katlanıyordum. Belki de Esra ile farkımız buydu. Ben şikayetlerini pek dile getiren biri değildim. Çoğunlukla içime atar, içimde biriktirir ve içimde patlardım. Tamamen içsel bir dünyam vardı kısacası.

Masaya siparişleri bıraktığımda hemen yandaki boşalan masadan tabakları ve bardakları aldım, Esra'ya vermek için mutfağa geçtim. Mızmızlanarak bulaşıkları yıkayan Esra, beni gördüğünde tebessüm etti. Ruh hali oldukça değişken bir kızdı. "Patronun cimriliği beni benden alıyor," dedi sırıtışı genişlerken. "Bir bulaşık makinesi alabilecek imkanı olduğuna bahse varım." Elimdekileri tezgahın üstüne koyup omuz silktim.

"İnsanları değiştiremeyiz. Bazen onları oldukları gibi kabulleniriz."

"Kabullenmek zorunda kalırız," diye düzeltti. "Gerçekten anlamak güç."

Başımı aşağı yukarı sallayıp ön tarafa geçtim. Tezgahın üstündekileri düzeltirken "İdil," diye seslendi Fatih Bey. "Masa beşe bak." Defterimi tekrar kaptım ve söylediği masaya ilerlemeye başladım. Arkadı dönük bir adam oturuyordu masada. "Hoş geldiniz," diye konuşarak karşısına geçtim ve gözlerimi defterime indirdim. Bir an önce siparişleri almak istiyordum. "Ne alırsınız?"

Kalemimi tutmuş cevap beklerken sessizlik haddinden fazla uzadığında kaşlarımı çatarak kafamı kaldırdım. Karşımda, dün gece çarptığım genci bulduğumda dudaklarım şaşkınca aralandı. O da aynı şaşkınlık içinde olacak ki bana, benim gibi bakıyordu. Gözlerim yüzünde gezindi ve bir hasar olup olmadığını anlamak istedi ama karşımdaki genç oldukça sağlam duruyordu. Dün gereğinden fazla dikkatimi çekmese suratını hatırlamazdım belki ama neticede ben de her gün peşinde iki dev olan birine denk gelmiyordum.

İkinci TekilWhere stories live. Discover now