(3.4)-Üçün gönlünün uçurtmaları

1.2K 127 4
                                    

Aşık olmak insana özgüydü, melekler bile kıskanırdı.

*

^ Bora Duran -Sen de gidersen

*

Her dileğin gerçekleşmesi için biraz zamana ihtiyacı vardır. Ellerimizi açıp dua ederken isteklerimizin hemen yerine gelmesini umarız çoğu kez ama Allah en doğru vakti bekler. Benim için doğru vakit neydi ya da öyle bir zaman olacak mıydı bilmiyordum ama tam şu anda, karşımda iki yıldır içimde büyüttüğüm tüm hisleri çırılçıplak Toprak'a gösterirken kalbim dünyanın en büyük yükünden kurtulmuştu. "A-anlamadım?" diye kekelediğimde gerçekten de sözlerinden hiçbir şey anlamamıştım. Toprak bazen bana öyle güzel bakardı ki hislerim karşılıklı sanırdım. Sonra bakışları değişir, bir dostuna baktığı andaki ifadesi yüzüne ev sahipliği yapardı. Ben de bu iki duygu arasında bocalar durur, kendimi kaybederdim içimdeki kargaşada. Artık ikimiz de çocuk değildik. O birkaç ay sonra yirmi beşine girecek ben de yirmi iki yaşıma basacaktım. Artık birbirimizi tanıdığımız zamanki insanlar da değildik.

Toprak yutkundu. Yüzüne yapışmış kalmıştı sırıtışı ama burnunun ucu da kıpkırmızı kesilmişti. Soğuk olmasına soğuktu ama kendimizi kandırmaya gerek de yoktu. Kızarma nedenimiz utancımızdan başka hiçbir şey değildi. Her ne kadar daha birkaç dakika önce ona aksini söylesem de. "İdil," dedi gözlerini gözlerime sabitleyerek. O mavilerinde kaybolduğumu hissediyordum. İşte yine aynısı oluyordu. Ne zaman ona baksam ruhumdaki kurak çöller sırılsıklam oluyordu bakışlarında taşıdığı okyanusta. Gözlerini yumdu. "Bir defasında sana herkes gibi bir yasak meyvem olduğunu söylemiştim hatırlıyor musun?" O görmese de başımı salladım. "O, aşktı İdil." Gülümsedi. "Ben de sana aşığım." Birden bunu söylediğinde bu kez ben dehşete düştüm. Toprak ile ikimiz de oldukça utangaçtık ve ilk adımı atma konusunda ikimizin de belirli çekinceleri vardı. Kah gülerek kah ağlayarak geçirdiğimiz bu yıllar bize birbirimizi tanımamız konusunda yardım etmişti. Fakat bu duyduklarım ve az önce ona söylediklerim kalıplarımızın dışına çıktığımızı kanıtlıyordu. Çünkü ne o beni daha önce bu kadar özgür görmüştü ne de ben onu böylesine cesur görmüştüm. Gözlerini açtı Toprak. Elini ensesine atıp gözlerini indirdi. "Bir şey söylemeyecek misin?"

Tuhaf bir ses çıkardım. Ben gülmeye başladığımda gülüşüm yavaşça kahkahaya dönüştü. O da gülmeye başladığında gözlerimden süzülen yaşlara mani olamadım. İnsan gülerken ağlar mıydı? Ben ağlıyordum. "Toprak," diyebildim zorlukla. "Ben..." Hıçkırdım. "Üzgünüm. Ne diyeceğimi bilmiyorum."

Elleri utançla elime değdi. "Özür dilerim," diye bana sarıldığında gülüşüm kesildi. Ona sımsıkı sarılırken ikimizin de kalbi hızlı atıyordu, aynı şey için atıyordu. Bunu artık biliyordum. Neden gecikmiştik öyleyse? Beni bu kadar sevdiyse, onu bu kadar sevdiysem niye beklemiştik birbirimizi hemen yanıbaşımızdayken umut? Bir önemi var mıydı ya da? "Ağlamanı istemiyorum." diye saçımın üstünü öptü. "Çok özür dilerim. Seni ağlatmamalıydım."

Geri çekilip burnumu çekerek yüzüne baktım. "B-ben mutluluktan ağlıyorum desem çok mu klişe olur?"

Sorum Toprak'ı gülümsetti. İkimiz de ne yapacağımızı bilmiyorduk. "Biraz." diyerek parmaklarımı sıktı. Gözlerim kenetli ellerimize indi önce. Sonra yeniden yüzüne tırmandı. "Ben," dedi. "Beklemiyordum." Burnunu kırıştırdı. "Aklımın ucundan bile geçmemişti." Yanağının içini ısırdı. "Birçok kez sana söylemek istedim ama korktum. Bu duyguları hiç tatmamıştım ve sürekli erteledim." Gülümsedi. "Eğer hislerimin karşılıklı olduğunu bilseydim bu konuşmayı çok önce yapardım." Ben de güldüm. Ne gariptik ikimiz! "İdil, söyleyecek çok şey var ama kelimeleri bir araya getirmek o kadar zor geliyor ki."

İkinci TekilWhere stories live. Discover now