(4.0)-Dördün vedası

1.2K 113 92
                                    

Ve derler ki insan en çok neyi sevse onu kaybeder.

*

^ Sertap Erener - Unutursun

*

Günler geçtikçe ve fikirlerim geliştikçe kalbimdeki yük artıyordu. İnsan çok mutlu olduğu anlarda en çok korkuyordu aslında. Bu mutluluğun bozulmasından, kazandıklarını kaybetmekten... Herkes gibi benim de endişelerim vardı ama Toprak elimi her tuttuğunda bu endişeler azalıyordu.

İki gün sonra düğünümüz vardı. Bu sabah, sekiz mayıs sabahı her zamanki gibi bir gündü. Heyecandan elim ayağım titriyordu. Annemlerdeydik. Defne annem ve Burcu teyzeler oturmuş düğün hakkında konuşuyordu. Ben ise Toprak'ın önüne titreyen elimle çay bardağını koyarken teşekkür etse de gözlerinin ellerime indiğini biliyordum. Ben de elime baktım. Sol elimde, güzel bir yüzük vardı. Biz, bu yüzükle sonsuza dek birbirimize bağlanmıştık. Yüzüğün içinde Toprak'ın ismi yazıyordu. Benim adım da onun parmağındaki halkadaydı. Bugün Müge ve Damla'nın da katılacağı küçük bir kına gecesi düzenleyecektik. Beyler de karşı dairede bekarlığa veda partisi düzelteceklerini söylemişti. Kına için özel bir elbise giymeyecektim. Her zamanki gibi kot pantolonum ve tişörtümle katılacak, tüm gece Müge'nin söylemiyle kurtlarımızı dökecektik. Başta annemler buna karşı çıksa da gelinin ben olduğum kozunu öne sürerek birçok şey gibi bu konuda da ikna etmiştim onları. Üstelik rahat olmak istiyordum ben.

Toprak çayını içerken kafamda bunlar vardı işte. Arada parmağımdaki yüzükle oynarken akşam olmak üzereydi. Birazdan beyler karşı daireye geçecekti. Ellerimdeki titreme arttığında iç çektim. Müge yarın kına gecesi yapmayı planladığımız halde bunun beni düğünde yoracağını söylediği için bir gün erkene almıştık ama ben yorgunluğu umursamıyordum. Kalbim bu heyecana dayanır mıydı önemli olan şu an için oydu. Toprak başıyla bana kapıyı işaret ettiğinde ne olduğunu anlamayarak diğerlerine baktım. Herkes kendi alemindeydi. Belli etmeden, sessizce ayaklanıp kapıdan çıktığımda kendimi Toprak'ın- iki gün sonra bizim olacaktı- odasına attım. O da çok geçmeden arkamdan geldi. Söyleyeceği şeyi merak ederek ona baktığımda birden elleriyle elimi tuttu. "Neden titriyorsun, İdil?"

Onun gök rengi gözlerine baktım. "Bilmiyorum. Sanırım fazla gerginim."

Gülümsedi. "Gözlerini kapat." Dediğini yaptığımda parmakları parmaklarımı sıktı ve "Geçti," diye fısıldadı. Bunu anımsıyordum. Gülmeye başlarken o iki kez daha tekrar etti. "Geçti, geçti." Gözlerimizi açtık. Bana umutla bakıyordu.

"Bunu acı çekince yaptığımızı sanıyordum." dediğimde omuz silkti.

"Biraz değiştirmekte sakınca yoktur herhalde." Başını hafifçe sağa eğdiğinde yutkundu. "Geçti mi?"

Başımı iki yana salladım. "Geçmedi." Gülümsedim. "Ama artık yalnız değilim." Toprak ile birkaç saniye birbirimize baktık. Burnumun içi sızlarken birden kollarına attım kendimi. O şaşkınca dikilirken başımı göğsüne yasladım ve ona tüm gücümle sarıldım. Kollarımı beline sarmış kokusunu içime çekerken o da şaşkınlığı atıp bana karşılık verdi. "Seni seviyorum, Toprak." dedim mırıldanarak. "Seni, her şeyden çok seviyorum." Ona neden sarılmak istediğimi ben de bilmiyordum. Düğün günü yaklaştıkça içimdeki sıkıntı da artıyordu ve ona sarıldığımda yok oluyordu yalnızca. Belki de Toprak, benim şifam olduğu içindi bana iyi gelmesi. Biraz durduk öylece. Ona tutunmuş, gözlerimi yummuştum.

"Ben de seni seviyorum İdil," dedi. "Öyle çok seviyorum ki anlatabilseydim şair olurdum." Güldüm. Geri çekilirken elimi yüzüne uzattım. Parmaklarım önce saçlarına değdi. Sevgiyle dokundum tutamlarına. Sonra yanağına indi elim. Avcuma yasladığında yüzünü gözlerini ezberledim. O hayat dolu ışık, onu gördüğüm ilk andan itibaren gözlerini aydınlatan umut ateşi ve aşkı tam karşımdaydı. Toprak'a olan hislerim öyle çoktu ki içimdekileri dışa vuramıyordum. Bakışmamızı içeriden seslenen Barış böldüğünde Toprak güldü. Önce avcumu öptü. Ardından alnıma bir öpücük kondurarak "Hep yanında olacağım," dedi. "Nerede ve şartlar altında olursak olalım. Bunu unutma ve eğlenmene bak, tamam mı?"

İkinci TekilWhere stories live. Discover now