(4.9)-Dördün buruk tebessümü

750 95 2
                                    

İnsan çok acı çektikten sonra da gülebilir ama hiçbiri eksiksiz sayılmaz.

*

^ Zeki Müren - Şimdi uzaklardasjn

*

Biz insanlar hayatlarımızın merkezine birilerini koymaya meyilli yaratıklarızdır. Ben de herkes gibiydim ve Toprak hayatımın merkezindeydi. Ona o kadar bağlıydım ki o güldüğünde gülümsüyor, durulduğunda dalgalarımı kıyıya çarpmaktan vazgeçip sessizliğine ayak uyduruyordum. Bir insanı her şeyiniz yapmak kolaydır ama tek şeyinizin o insan olması, herkes için doğru sayılmaz. Ben bunu aldırmamıştım. Toprak bu hayatta sahip olduğum yegane şeydi. Ailemiz, duygularımız, anılarımız veya geri kalan tüm değerlerimiz onun etrafında şekilleniyordu benim nazarımda. Onu kaybettikten sonrasında dönüştüğüm bu yabancınınsa hiçbir şeyi yoktu. Yapayalnızdı, hayata dair hiçbir umudu kalmamıştı. Yalnızca doğru anı bekliyordum. İntikamımızı alacaktım ve sonra hayata veda edecektim. Artık yaşamak bir gayem yoktu. Bu hayattaki en büyük korkum Toprak'ı kaybetmekti benim ve ben onu gerçekten de kaybettikten sonra hiçbir şey gözümü korkutamaz olmuştu. Bedenim ne kadar hasar alırsa alsın ruhumdaki yaraların yanında bir çizik sayıyordum onları. Yanlış olduğunu ve hayatın onsuz da olsa ilerlediğini elbette biliyordum ama bilmek bazı anlarda pek de anlam ifade etmiyordu dürüst olmak gerekirse. Toprak'a yapılanlar bana baştan sona haksızlık gibi geliyordu. Onu öldürmeleri haksızlıktı, onu lekelemeleri, onu tanımadan yargılamaları... Hak ararken o kadar haksızlığa maruz kalmıştı ki benim sevdiğim adam, adalete dair hiçbir inancım kalmamıştı benim de. Bu yalnızca dünyevi bir adalet değildi üstelik. Ben artık insanın kendi adaletini kendisinin sağladığına inanmaya başlamıştım ve bu doğrultuda adımlıyordum. Evet, amacıma giderken saptığım yollar yanlıştı ve Toprak burada olsa beni buradan kurtarmak için çırpınırdı ama o yoktu. Esas mesele de onun olmaması değil miydi zaten? Toprak olmadan boş geliyordu bana dünya. Milyarlarca yıldız içinde bir yıldız kaymıştı sadece ve kimse bunu çıplak gözle fark edemezdi belki ama o kayan yıldız benim hayatımın pusulası olan adamdı. Toprak benim kutup yıldızımdı ve ne zaman yolumu şaşsam ona bakar, yönümü bulurdum. Şimdiyse onsuzdum ve kaybolmuştum.

Eski bir plak çalıyordu oturduğumuz evde. Toprak'a aitti bu. O her zaman sevdiğini söylediği, nostaljik şarkılardan biriydi çalan. Onu bana hatırlatan, buruk bir şarkıydı yine. Elimde bir bardak çay vardı, çayımı arada yudumlarken kulağımı kabartmış, şarkıyı dinliyordum. Ve şarkısı bana bizi yansıtıyordu.

"Şimdi uzaklardasın, gönül hicranla doldu.

Şimdi uzaklardasın, gönül hicranla doldu.

Hiç ayrılamam derken kavuşmak hayal oldu.

Hiç ayrılamam derken kavuşmak hayal oldu."

Duyduğum sözlerle derin bir nefes aldım. Bana olan, tam da buydu işte. Toprak'sız olmaz derken onsuz kalışımı en iyi bu sözler özetliyordu sanki.

"Sevda bahçelerinin çiçekleri hep soldu.

Çiçekleri hep soldu.

Hiç ayrılamam derken kavuşmak hayal oldu.

Hiç ayrılamam derken kavuşmak hayal oldu."

Karşımda sessizce başını geriye atmış oturuyordu Savaş. Hemen yanındaki Cenk de ayağını sehpaya uzatmış bir şeyler düşünüyordu. Hepimizin aklı farklı yerlerdeydi. "Sence Poyraz'a güvenebilir miyiz?" diye sesizliği ilk bölen Cenk oldu. Muhattabı karşısındaki Savaş'tı.

"Denemeden bilemeyiz," dedi Savaş. "Şimdi bir şey söylemek yanlış olur." Göz ucuyla bana baktı. "Sen ne düşünüyorsun İdil?"

"Amcasını ve işin ucu ona dokunursa babasını bile adalete teslim etmeye hazır," dedim. "Fakat eğer onlar hakkında kafamdan geçenleri öğrenirse iş değişir."

İkinci TekilWhere stories live. Discover now