(2.6)-İkinin yaramazlığı

1.2K 130 5
                                    

Tanrı aşkı insanın kendisine inancını artırmak için yaratmıştı fakat insan, aşka tapmayı seçmişti.

*

^ Mabel Matiz - Arafta

*

Hepimizin keşkeleri vardır. Bazen yaptıklarımızdan bazen de yapamadıklarımızdan, illa ki pişmanlık duymuşuzdur. Kimi zaman geç kalmışızdır bazı şeylere, kimi zaman da yapmamamız gereken işlere başvurmuş; sonuçlarına acı çeke çeke katlanırken içimizden salmışızdır bu nidayı.

Herkes gibi benim de keşkelerim vardı. Çoğu bana ait değildi ama. Ben, genellikle başkalarının hatalarına kurban giden taraftım. Ailem birlikteliklerini benimle sürdürmeye çalıştığında doğmak benim tercihim olmamıştı mesela. Ama yine de çok kez keşke, demiştim. Keşke doğmasaydım. Sonra biraz büyümüş ve onların ayrılığında ortada kalmıştım. Yine keşke demiştim. Keşke hepsi kabus olsa. Ama değildi. Her şey tepeden tırnağa gerçekti ve ben o gerçeklerin arasında kaybolmuştum. Artık yirmi yaşındaydım ama hala keşkelerim vardı. Belki ileride ailemi reddettiğim için de keşke diyecektim ama en azından hayatımda ilk kez pişmanlığımın sorumluluğu tümüyle bana ait olacaktı. Yanlış da olsa bu benim hür irademle verdiğim ilk büyük kararımdı ve ben geri adım atmayı bu aralar düşünmüyordum. Tüm bunların yanı sıra artık hayatımda minik bir kişi daha vardı ki bu işleri iyice çıkmaza sokuyordu. Çünkü onun doğru seçim olup olmadığını anlamamıştım hala.

Egehan koltukta zıplarken yorgunca "Ege!" dedim. "Yorulmak nedir bilmez misin sen?" Beni umursamadan koltukta zıplamaya devam ederken bir çocuğun sorumluluğunu kimsenin yardımı olmadan almanın saha zor olduğunu yeni yeni kavrıyordum. İki gündür Defne anneye onunla biraz kendimin ilgilenmek istediğini söylemiştim fakat o bana karşı o kadar yaramazdı ki ki günde ortalığı birbirine katmıştı. Daha fazla dayanamayıp onu koltuktan indirmeye gittiğimde Ege elimden kaçıp diğer koltuğa zıpladı. Bu sırada telefonum çaldı. Söylenerek onun çığlık çığlığa zıplamasını bastırmak ister gibi bir elimi kulağıma tıkadım. Diğer elimle telefonu aldığımda Esin Hanımın aradığını görerek derin bir nefes aldım. Ege, annesini özlüyordu ve anlaşılan annesi de oğlunu çok özlüyordu. Her gün mutlaka beni arayıp oğluyla konuşuyordu. İtiraf etmesi zor olsa da üvey annem öz annemden daha anaçtı. Aramayı yanıtladığımda "İdil, merhaba." dedi zarif bir sesle. "Nasılsın?" Yüzümü buruşturdum. Ege çığlık atmayı sürdürürken "Ege mi o?" diye sordu. Sesi mutlu geliyordu. "Çok yaramazlık yapıp seni üzmüyordur umarım." Kocasıyla konuşmak istemediğimi bildiği için daima ilk o açardı telefonu. Buna alışmış olsam da arkadan gelen diğer gülme sesinin o adama ait olduğunu biliyordum.

"Yok canım," dedim çaktırmamaya çalışarak. "Her çocuk gibi işte." Hal hatır faslını uzatmamak için o sorusuna cevap vermedim. "Ben onu çağırayım." Yanına gittiğimde Egehan uslanmaz bir şekilde gülmeye başladı. Halim hoşuna gitmiş olmalıydı. Kulağımda telefonu gördüğünde birden sustu. Gözleri neşeyle parlarken telefonu ona uzattım. "Annen."

Telefonumu hızla kaptı Ege. "Anne, anne!" diye konuştuğunda hemen koltuğa çökmüştü. Şükrederek ortalığı toparladım. İşim bittiğinde Ege'nin de konuşması bitmişti. Kendimi koltuğa bıraktığımda yanıma yaklaşıp telefonu uzattı. Telefonumu aldığımda Ege gitmek yerine tepemde dikilmeyi sürdürdü.

"Söyle," dedim. "Ne istiyorsun?"

Gözlerini masumca irileştirdi ve "İdil," dedi. "Annemle yarın görüntülü konuşabilir miyim?" Sorusu saçma geldi bir an. Bunun için benden izin almasına gerek yoktu. Aklımdan geçenleri okumuş gibi konuştu. "Annem bunun için önce senden izin almam gerektiğini söyledi."

İkinci TekilWhere stories live. Discover now