(5.4)-Beşin konuşmaları

726 86 4
                                    

Herkes yas tutmak için birilerinin ölmesini bekliyordu. Duyguların ölmesi, kimsenin umrunda değildi.

*

^ Ezginin günlüğü - Şehir

*

Aynı günün akşamı tüm duygusallığı bir kenara bırakarak kendimi bara attığımda çok geçmeden Ferit de her zamanki gibi yanıma gelmişti. Ben kolamı içerken o da içkisini yudumluyordu. "Dalgınsın."

Duyduğum cümleyle gözlerimi ona çevirdim. Gürültülü müziğin sesini bastırmak için bağırıyordu. "Sana öyle gelmiş," diye uydurdum. "Her zamanki halim."

Ferit dudağını büktü. "Senin keyfini yerine getirecek şeyi biliyorum ben." Onun bana karşı bir şeyler hissettiğini elbette anlamıştım. Bana göre bir aşkı öldürecek kadar kalpsiz insanlar aşık olamayacak olsa da Ferit beni diğerlerinden farklı kefeye koymuştu. Bunun bilincinde olmak bana hiçbir şey hissettirmiyordu. Belki biraz daha tiksiniyordum kendimden ama dahası yoktu. Toprak için atan kalbim, onun katilinin duygularını ne yapacaktı ki sahi?

"Neymiş o?" Alaylı sorumla güldü. Benim gerçek kimliğimi öğrenmek onu yıkacaktı. Bu anı gözlerimle görmek için sabırsızlanıyordum işte. Çünkü ben de yıkılmıştım.

"Bir dostum var," dedi. "Ona senden bahsettim. Seninle tanışmayı bekliyor."

"Kim?"

Düz sesle sorduğum soru Ferit'i keyiflendirdi. "Alp, diye biri. Patronun diğer adamlarındandır."

Duyduğum isimle "Ne iş yapıyor tam olarak?" diye bildiğim bir soruyu sordum. "Satıcı mı o da?"

"Alp daha çok üretim kısmıyla ilgilenir," dedi. "Onun ürettikleri de en az senin getirdiklerin kadar güzeldir." Yanağımdan bir makas aldı. "Kullansaydın tavsiye listemin başını çekerdi."

"İyi," dedim umursamıyormuş gibi. "Yarın tanışırız." Ferit'in telefonuna bir mesaj geldiğinde ekranı bana göstermekte bir sakınca duymadı. Tunç'un ismini gördüğümde dudağımı ıslattım. Ferit'in güvenini gün geçtikçe daha fazla kazanacaktım ve en nihayetinde devreye Poyraz girecek, amcası ve babasını tıpış tıpış ayağıma getirecekti. "Patronun ne diyor?" diye sordum. "İşin mi çıktı?"

"Sayılır," dedi. "Bizim büyük patronun oğlu ortalarda yokmuş. Onu bulmamı istiyor." Bana baktı. "Onu aramaya gideceğim. Gelmek ister misin?"

"Çocuk bakıcılığı mı yapıyorsun boş zamanlarında?" diye onu ti'ye aldım. "Ben almayayım."

"İyi," dedi. "O zaman sabah seni ararım."

Başımı salladım. O bardan ayrıldıktan yarım saat kadar sonra ben de çıktım. Kafam dopdoluydu. Müge her şeyi öğrenmişti ve Gökhan da artık minik sırrımıza ortaktı. Tüm açıklama faslını Savaş'a bırakıp gittiğim için vicdanım sızlasa da o an en mantıklı olanının bu olduğunu biliyordum. Ayaklarım beni her gece olduğu gibi yine mezarlığa getirdiğinde kabristanın demir kapısından içeri girdim. Toprak'ın mezarının önüne geldiğimde Poyraz'ı orada otururken bulmayı beklemiyordum. Kaşlarımı çatarak "Ne işin var senin burada?" diye tısladım.

Poyraz beni gördüğünde sırtını yasladığı mezar taşından çekmedi. "Düşünüyordum."

"Başka yer mi bulamadın?" dedim tersçe. "Ferit her yerde seni arıyor."

"Burada bulması imkansız değil mi?" diye sordu. "Öyleyse neyi tartışıyoruz ki?" Cevap vermediğimde gözlerini kapattı. "Toprak çok şanslı, İdil. Sen sormadın ama yine de bunu düşündüğümü söylemek istiyorum."

İkinci TekilWhere stories live. Discover now