(0.2)-Sıfırın yalnızlığı

3.3K 181 29
                                    

Bir rüzgar, önüne kattığı her şeyi alıp götürebilir. Tıpkı bir aşkın, diğer tüm duyguları savurduğu gibi.

*

^ Tuna Kiremitçi - Sana dair

*

Dizlerimi kendime çekmiş oturuyordum. Gün bitmiş, beni de kendisiyle beraber tüketmişti. Yoğun geçen bir geceden sonra kendimi zorlukla yatağa atmış ve uyku için kıvranan gözlerimi yumarak dalmayı beklemiştim. Ancak bedenimin ne denli uykusu olursa olsun bilincim gayet açıktı ve uyumama engel olmuştu. Ben de dönüp durmaktansa oturmayı yeğlemiştim.

Aklımda birçok düşünce fink atarken köşede bir yerde Toprak denen çocuk belirmişti. Aslında ona neden iyi davrandığımı bilmiyordum. Tamam, hayatıma girmek isteyen herkese kötü davranan biri değildim ama yine de insanlara karşı sevecen olduğum da söylenemezdi. Çocukken, ailem henüz ayrılmamışken işlerini bahane ederek haftasonları kafa dinlemek istediklerini söyler ve beni babaanneme bırakırdı. Babaannem içten, merhametli bir kadındı ve ne zaman üzülecek olsam beni dizine yatırıp saçlarımı okşayarak bana güzel masallar anlatırdı. Ailemden tatmadığım emsalsiz sevgiyi onda bulmak beni ona bağlamıştı ama sekiz yaşımın ortalarında babaannem ölmüş ve beni yalnız bırakmıştı. Yine de onun bıraktığı yalnızlık mecburiyettendi ve ailemin aksine ona kızmamıştım. Babaannemden sonra kimse beni sevmediğinden ben de sevgi kavramını unutmuştum. İnsan unuttuğu bir şeyi başkasına anımsatamazdı. Bu yüzden kimseye gerçek anlamda değer verdiğim söylenilemezdi. Ufuk, Esra ve Anıl ağabey ile fena değildik ama oturup sırlarımı ya da dertlerimi anlatacağım kimsem olmadığı gerçeğini değiştirmiyordu bu. Ben, insanların samimiyetine güvenmezdim. Buna ne yazık ki onlar da dahildi.

Şimdiyse hayatıma tabiri caizse bodoslama dalan Toprak'a kanımın kaynaması saçma geliyordu bana. Babaannem, insanları yalnızca ilk bakışında okursun, derdi. Ona göre birine ilk baktığında gözlerinde gördüğün ifade esas gerçekti ve diğerleri maske bile olsa onları tanımak için o bakış yeterliydi. Ona tecrübeleri dolayısıyla böyle konuştuğunu, benim bunu beceremeyeceğimi söylemiştim ama gerçekten de yalnız kaldıktan sonra insanları çözümlemek için gözlerine dikkatle baktığım o ilk anda kimin ne olduğunu tahmin edebiliyordum ve yanılma payım da azdı. İçimdeki sese kulak verdiğimde gerçeğe ulaştığımı biliyordum. Ve gerçek, bana onun iyi biri olduğunu söylüyordu.

Onu neden bu kadar kafaya taktığımı anlamayarak dizlerimi titrettim. Kollarımı bacaklarıma sararak ufalırken yine babamı düşündüm. Acaba şimdi ne yapıyordu? Esra, gündüz verdiğimiz birkaç dakikalık molada çok konuştuğunu ispat etmek istercesine bana ailesinden bahsettiği bir sırada babaların kızlar için ilk aşk ve idol olduklarını söylerdi. Babası bir esnaftı ve Esra üniversite masrafını karşılayamadığı için babasını üzmektense çalışmaya başlamıştı. Ondan bahsederken gözleri öyle sevgiyle bakıyordu ki zorlukla bulduğum boş anımı da hiçe sayarak yeniden işe dönmekten başka çıkar yol bulamamıştım. Çünkü ben bu hissi bilmiyordum, hiçbir zaman öğrenemeyecektim de.

Sabahın ilk ışıkları dar pencereden içeri sızdığında dudağımı ıslatarak yataktan kalktım. Neredeyse bir gündür ağzıma doğru dürüst bir şeyler sokmamıştım ve yemek yemeyi biraz daha ihmal edersem düşüp kalacaktım.

Kaldığım pansiyonun rutubetli duvarına bakarken elimi uzatıp kenara bıraktığım paltomu çıkardım ve ceplerimi karıştırdım. Elime gelen yirmi lirayı eskimiş bavulumdan çıkarıp giydiğim pantolonun cebine koydum ve paltomu da üzerime geçirdim. Bu paltoyu bana yurt müdüresi vermişti. Belki de o da halime acıdığından olacak bana iyi davranırdı. Gerçi iyilik kavramını herkes kendine göre yorumlayabilirdi. Zira Özlem Hanım, disiplinli ve otoriter bir ihtiyardı. Sözünden çıktığımızda -ki ben çoğu zaman söz dinlemezdim- bize cezalar verirdi. Bu cezalar kimi zaman bir çocuk için öyle ağır olurdu ki onlara tabii olan biri kolay kolay ona karşı gelemezdi bir daha. Ben hariç. Çünkü ben o ne yaparsa yapsın yaramazlık yapmaktan asla pişman olmazdım. Aykırı davranışımı düzeltemeyeceğini anladığındaysa ben on dördümdeydim. O günden sonra ergenlik döneminin verdiği hüsranla iyice içime kapanmam dört yıl boyunca müdürenin yapamadığını yapmış, beni kabuğuma çekilip sessiz sakin olmaya sevk etmişti. Hala kavgacıydım ama bunları kendimle yapardım. Dışardan bir göz bana baktığında ya kimseyle konuşmaya tenezzül etmeyecek kadar şımarık ya da herkesten çekinen korkak bir kız görürlerdi. İçimdeki gürültüden habersizdiler. En iyisi de buydu.

İkinci TekilWhere stories live. Discover now