(3.7)-Üçün şoku

1K 107 29
                                    

Saat, mutlu olduğun anda durur.

*

^ Model - Bir melek vardı

*

Gözlerimi kırpıştırarak odamın tavanını izliyordum. Şubat ayının ortalarındaydık. Bugün 14 Şubat idi. Sevgililer günü olması dolayısıyla insanlar cıvıl cıvıldı. Ben de yatağımda uzanmış, düşünüyordum. Günlere anlamlar yükleyen biri olmamıştım hiç. Doğum günlerini kutlamayı severdim ama bu alışkanlığı bana dostlarım aşılamıştı. Haricindeki huylar tam olarak bana ait sayılmazdı. Hiçbir zaman bir sevgilim olmadığı için bu günü de herhangi bir gün ilan etmiştim ve artık hayatımda resmen var olsa da Toprak'ın huzurunu bozmak istemiyordum.

Daha fazla boş boş uzanamayacağımı düşünerek Egehan'ı aradım. Onunla biraz sohbet edip özlem giderdikten sonra saatin geçmek bilmediğini hissettim. Evi baştan aşağı temizleyip kısa bir duş alarak çıktığımda Toprak'ın işten çıkma saati anca gelmişti. Bu aralar biraz yoğundu. Gününün çoğu işte geçiyor, gecelerini de ailesinden gizli yaptığı araştırmalarla harcıyordu. Onunla konuşmaya vakit bulduğumuz anlardaysa tüm sevgisi ve şefkatiyle gözlerime bakıp gülümsüyordu. Gerçi yapabileceği başka şey de yoktu. Toprak ile yan yana olduğumuz zamanların çoğunda dostlarımız da aramızdaydı ve bırakın konuşmayı bakışsak bile imalı cümlelerine maruz kalıyorduk. Bir an önce Barış'ın başını bağlamazsak o buna daha çok devam edecek gibiydi zaten. Geçtiğimiz yarı yıl tatilinde Barış bir defa Damla Hoca ile buluşmuş, Müge ile ben de onları takip ederken basılmıştık. Bu sayede Barış'ın gizli aşkını da sobelemiştik. Damla iyi bir kadındı ve anlaşmıştık da aslında ama Müge her zamanki patavatsızlığıyla bir an önce Barış'ı tepemizden alıp evlenmesini söylediğinden beri kızcağız bir daha bizi arayamamıştı. Eh, Barış da kardeşiyle epey boğuşmuştu ve sonucunda Müge'nin zaferiyle yenilgisini kabul etmişti. Yine de ben ona kıyamamıştım ve Barış'a ondan hoşlandığını itiraf ettirdikten sonra bugün için bir plan yapmasında ona yardımcı olmuştum. Mum dibine ışık vermiyordu belki ama bu yandığı gerçeğini değiştirmiyordu. Bir yerler mutlaka aydınlanıyordu ve bu şanslı insan da Barış oluyordu.

Defne annelere gittiğimde Barış hariç herkes buradaydı. Büyük olasılıkla o gününün tamamını Damla ile geçireceği için biz bizeydik. Neyse ki Savaş gözlerini kısmış sevgili kız kardeşi ve müstakbel eniştesinin bakışmasına bile izin vermeyerek onun yerini dolduruyordu. Toprak geldiğinde elinde gördüğüm biletlerle şaşırdım. Ayakkabısını çıkarıp yanağıma bir öpücük kondurarak içeri girdiğinde anlamsızca ona baktım. Elinde iki tiyatro biletini annesine verdi Toprak. Bir ara benim için aldığını sansam da annesine vermesi ve babasıyla annesine sürpriz yapmış olması hoşuma gitmişti. Defne anne ve Hazar baba utanarak hazırlanıp evden ayrıldığında biz bize kalmıştık. Ben içeri geçip çay demlediğimde Müge de bu sabah Defne annenin yaptığı kurabiyelerden koydu tabaklara. Çayın dinlenmesini beklerken Müge kalçasını tezgaha yaslayarak mırıldandı. "Seninki annesiyle babasını yolladı ama sana sürpriz yapmayı akıl edemedi." Güldü. "Hadi benim tepemde zebellah gibi ağabeylerim var size ne oluyor İdil?"

"Bir şey olduğu yok," diyerek bardaklara çay doldurmaya başladım. "Biz böyle iyiyiz."

"Hadi ama İdil," Müge bana baktı. "Bu sizin sevgili olarak geçireceğiniz ilk sevgililer günüydü."

"Ne önemi var ki?" diye sordum. "Müge birbirini seven insanların aşklarını yaşamaları için özel günlere ihtiyacı yoktur."

Müge göz devirdi. "Toprak ile birbirinizi bulmuşsunuz." Elindeki kurabiye tabaklarını içeri götürdü. Bir iki sefer daha yaptıktan sonra bana öpücük attı. "Yine de sizi seviyorum. Kardeş işte, atsan atılmaz satsan satılmaz."

İkinci TekilМесто, где живут истории. Откройте их для себя