(1.7)-Birin anıları

1.3K 133 3
                                    

Ve zaten aşık olmak özgürlükle eşdeğerdi. Çünkü kalp en büyük esareti, sevgiyle yeniyordu.

*

^ Ezginin günlüğü - Aşkın rüyası

*

Her gemi alabora olma riski taşır. Babaannemin hayatımın rotasını belirleyen sözlerinden biri buydu. Ona göre kimsenin hiçbir şeye garantisi yoktu, olamazdı.

Hala kulağımda yankılanan sıcak sesini anımsadığımda gözlerimi yumdum. Bugünlerde bazı şeyleri rayına oturtma konusunda zorlanıyor olsam da babaannemin uzun yıllar önce bedeninden kopan ruhunu hala yakınımda hissedebiliyordum. "İdil, kahveleri masa sekize götür."

Duyduğum sesle Esra'ya baktım. Önüme koyduğu tepsiyi alarak söylediği masaya yönelirken üzerimde hissettiğim bir çift mavi belli etmesem de kalbimi titretiyordu. Toprak çayını yudumlarken müşterilere ikram ettim istediklerini. Toprak'ın masasına yönelip çayını tazelemek için boşalan bardağını kaptım. Dalgınca ona yeni bardağını verdikten sonra birkaç saniye mühlet tanıdım kendime. Kalbim öyle kaos doluydu ki hayatımda kimse yokken bile tek başıma bu denli gürültüyü taşımıyordum içimde.

Çenemi avcuma yasladım. Dirseğimi kırmış, tezgaha yaslanmıştım. Doğrudan bana bakan Toprak'ı sakince izlerken parmaklarım usulca dudaklarımı buldu. Onu öptüğüm gecenin üstünden iki gün geçmişti ve yirminci yaşımın en güzel hediyesini ondan aldığım için mutlu olduğum kadar utangaçtım da hala. Bu mevzunun bahsi hiç aramızda geçmese de bu gidişle kalbimin hastalanacağını biliyordum. Aşk benim için eskiden hep böyle bir tanımdaydı aslında: hastalık. Bir keresinde babaanneme anne ve babamın neden birbirini sevmediğini sormuştum. O ise bana onların büyük bir aşkla evlendiğini ama her yetişkinin zamanla duygularını öldürebileceğini söylemişti. Açıkçası babaannem annemi severdi, ondan bahsederken gözlerinin içi parlardı ama annem onunla gerekmedikçe konuşmazdı bile. Bu anlara şahit olduğum her defasında babaannemin benim üzüntümü dindirmek için öyle söylediğini düşünürdüm ben de. Birbirini seven iki insan nasıl yabancılaşırdı birbirine böyle? Aşk yerini nasıl bırakırdı nefrete? Ben Toprak'a bakarken içim ısınırken nasıl buz tutardım günün birinde? Belki de esas sorun aşkta değil benim ailemdeydi. Her aşk böyle bitmek zorunsa değildi sonuçta. Gerçi bunun en net, en canlı örneği de Defne teyze ve Hazar amcaydı.

Toprak çayını bitirip ayaklandığında başımı iki yana sallayarak silkelendim. Başımı kaldırıp duvardaki saate baktığımda iç çektim. Mesaim bitmişti. Önlüğümü çıkararak Esra ile kısaca vedalaştım ve patrona ayrıldığımı haber vererek çayının parasını ödeyen Toprak'ın yanına gittim. Beraber kafeden çıktığımızda onunla burada karşılaştığımız ilk gün geldi aklıma. Kendi kendime güldüğümde "Neden gülüyorsun?" diye sordu Toprak çocuksu bir merakla.

Omuz silktim. "Hiç," Sesli harfi uzatarak konuştuğumda tebessüm etti. "Aklıma komik bir şey geldi de."

Toprak ile kaldırımda yürümeye devam ederken bir simitçinin önünden geçtiğimizde Toprak beni durdurdu. İki simit alarak yanıma geldiğinde "Vapurda martılara atmak için mi aldın?" diye takıldım ona. "Unuttuysan hatırlatayım, burada deniz yok."

Gözleri hariç.

İçimdeki şeytan sinsice kafasını çıkarıp bu cümleyi söylediğinde yutkundum. Gerçekten de öyleydi. Şeytanlar da arada dürüst olurlar mıydı bilmiyordum ama Toprak'ın gözleri içinde onlarca can barındıran bir deniz gibiydi gerçekten. Orada en anlamsız şeylerin bile bir değeri, bir anlamı var gibiydi.

Okula geldiğimizde bölümlerimize gitmek için ayrıldık. Dalgın bir şekilde dersime girip notlarımı tuttuktan sonra bazı konuları anlamadığımı fark ettim. İlk fırsatta Hazar amcanın başını şişirsem iyi olacaktı.

İkinci TekilWhere stories live. Discover now