(2.4)-İkinin hüzün senfonisi

1.4K 132 35
                                    

Hayat, birbirinden ayrı parçaların bütünleşmesinden başka hiçbir şey değildi.

*

^ Zeki Müren - Gitme sana muhtacım

*

Her şey zamanla geçmiyordu. Bazı yaralar ruhumuzda sonsuza kadar kanamaya mahkum bırakılmıştı. Ailem de benim yaramdı. Çocukluğumun en kırgın anılarında onlarla ilgili güzel hiçbir şey bulamazdım. Anne ve babam, kendimi bildim bileli anlaşamazdı. Sürekli ikisinin arasında bir o yana bir bu yana savrulmak fa benim kaderim sanırdım o zamanlar. Bazen sessizce odama gider, yatağıma sinerek ağlaya ağlaya uyuyakalırdım. Bazen de seslerini duymamak için kulaklarımı kapatır, her şeyin geçeceğini yinelerdim kendi kendime. Her çocuk gibi ailem bir arada olsun isterdim ama büyüdükçe anlaşamıyorlarsa ayrılıklarını hazmetmenin her güne kavga gürültüyle başlamaktan daha kolay olacağını idrak etmiştim. Yine de onların biten ilişkilerinin beni hayatlarından def etmelerine neden olmalarını hiç beklememiştim. Hiçbir zaman ailesi tarafından paylaşılamayan o şanslı çocuklardan olmamıştım belki fakat hiç kimse böyle bir terk edilişi beklemezdi. Hayatınızdan çıkıp giden insanlar ansızın ortadan kaybolurlardı. Gidişleri sessiz olursa kalbinizin parçalanış sesini duymayacaklarını sanırlardı. Öyle değildi. Bazen susarak haykırırdınız yalnızca. Halbuki susmak da acı çekmek demekti. Kederlerinizi göstermemeniz de hüzünlü olmadığınız anlamına gelmezdi üstelik.

Uyandığımdan beri artık büyüdüğümü kendi kendime tekrar edip duruyordum. Kırgınlıklarım olduğunu ve her zaman sol yanımda benimle kalacaklarını biliyordum ama ne yalan söyleyeyim, dün geceki gibi olacağım aklımın ucundan geçmezdi. Bu sabah gözlerimi açtığımda yataktaydım. Müge ve Savaş, başucumda uyumuştu. Toprak da tekli koltuklardan birine çökmüş, tüm gece gözünü kırpmadan beni izlediğini uykusuz gözleriyle belli etmişti.

Müge uyandığımı gördüğünde bana dünü özet geçmiş, Savaş da sinir krizi geçirdiğim için bana bir sakinleştirici vermek zorunda olduğunu söylemişti. Ardından onları zorla da olsa odamdan yollamıştım ama Toprak olduğu yerden kımıldamamıştı. "Üstümü değiştireceğim." diye kısık sesle konuştuğumda boğazım acıdı. Dün o kadar bağırmıştım ki sesim kısılmıştı. "Çıkar mısın?"

Toprak dalgın gözlerini üstümde kurumuş kanla kaplı gömlekte gezdirdi. Hiçbir şey demeden ayaklanıp odadan çıktığında ben de kıyafetlerimi çıkardım. Pijamalarımı giyerek yatağa geri oturduğumda Müge kapımı çalarak kafasını uzattı. Arkasına bakıp "Giyinmiş." dediğinde Savaş, Toprak ve bu defa Eymen ile Barış da odaya girdi. Dün olanlardan sonra aileleri sakinleştirme görevi onlara kaldığından beni beklememişlerdi ama anladığım kadarıyla ikisi de benim için oldukça endişelenmişti.

Müge beyleri yanımda bırakıp odadan çıktığında Toprak eski yerine oturdu. "Çok korkuttun bizi, İdil." diyerek elimi tuttu Eymen. "Neyse ki şimdi iyisin."

Gözlerimi indirdim. İyi falan değildim aslında lakin bunu ona söyleyip onu iyice üzmek de planlarımın arasında yoktu. Barış da bir şeyler geveleyerek odamdaki sandalyeye oturduğunda duvardan ayırmıyordum bakışlarımı. Müge içeri elinde bir tepsiyle girdiğinde "Bir şeyler yemelisin." diyerek yatağımın kenarına oturdu.

Elimle tepsiyi ittim. "Hayır, teşekkür ederim."

"Olmaz," dedi Savaş. "Bir şeyler atıştırmalısın İdil. Kendini zorla biraz."

"İstemiyorum." dedim gözlerimi kapatarak. "Bana hastaymışım gibi davranmayı kesin artık." Yeniden gözlerimi araladığımda Toprak ayağa kalktı. Gideceğini sanarak ona baktığımda beni yanılttı.

İkinci TekilWhere stories live. Discover now