(5.2)-Beşin adalet arayışı

732 83 6
                                    

Öyle anlar vardır ki unutup yoluna devam etmektense hatırlayıp bıraktığı yerde kalmayı yeğlersin.

*

^ Mehmet Erdem - Hep sonradan

*

"Adamımız Ferit ile irtibata geçti." Cenk ile buluşur buluşmaz bana bu cümleyi kurduğunda kimden bahsettiğini hemen anlamıştım. Boş gözlerim arkadaşımın yüzünde gezinirken Cenk elini cebine attı ve yan yana yürürken konuşmasını sürdürdü. "Bu sabah Ferit'in telefonuna kayıtlı olmayan bir numaradan çağrı geldi. Konuşmalarını dinlediğim için onun Kerem olduğuna adım kadar eminim." Beni yokladı. "Numaradan IP adresini tespit ettim. Şehrin girişinde, terk edilmiş eski bir gecekonduda saklanıyormuş."

"Gidelim öyleyse," dedim. "Sorulacak bir hesabımız var."

"Bekle," dedi Cenk. "Bu öğlen yanına Ferit uğrayacak. Bırakalım onlar her şeyin yolunda gittiğini sansın. Ne de olsa akşam kaçacak deliği olmayacak."

Sabırsızca başımı salladım.

Cenk ile tüm gün dolanıp dururken kafam karmakarışıktı. Kalbim ikiye bölünmüştü. Bir kısmı o adamı görür görmez öldürmeyi arzulayan vahşi yanıma aitti. Diğeri avazı çıktığı kadar bağırıp nedenini sormak istiyordu. Cenk ikincisinin daha doğru olduğunu söylüyordu ve haklıydı da ama kalbe söz geçirmek o kadar kolay değildi. Nihayet hava karardığında Cenk ile eski depolardan birinin önüne geldik. Cenk benim kapıda beklememi söyleyerek içeri girdiğinde kışın soğuğu tenimi yalıyordu. Bu sırada telefonum çaldı. Cihazı cebimden çıkarıp ekrana baktığımda gördüğüm yabancı numarayla kaşlarım havalandı. Aramayı yanıtladım. "Kimsin?" Açar açmaz bu kadar kaba bir soru sormam değiştiğimi bir kez daha vurdu yüzüme. Eski İdil, elinden geldiğince nezaket kurallarını uygulamaya çalışırdı ama artık bu kimin umrundaydı ki?

"Ben Poyraz." Duyduğum isimle göz devirdim.

"Ne istiyorsun?"

"Konuşmak," dedi Poyraz. "Müsait misin?"

Etrafa baktım. "Değilim ama illa konuşmak istiyorsan gece saat iki gibi mezarlığa gelebilirsin." Hiçbir şey söylemesine müsaade etmeden telefonu kapattım. Cenk de yanıma geldiğinde kaşlarımı kaldırarak ona baktım. Kazağını yukarı sıyırıp belindeki iki silahı gösterdi. Birini çıkarıp elime tutuşturdu.

"Lazım olabilir."

Kafamı salladım. Cenk bana silah kullanmayı öğretmişti. Mükemmel bir kullanıcı olmasam da en azından yakın mesafedeki birini indirebilirdim artık ki benim amacım da uzak çatışmalara girmek değil zamanı geldiğinde birilerinin kafasına sıkmaktı.

Cenk ile yürüyerek dediği yere geldiğimizde bir saatimiz geçmişti. Ellerimin bu soğuğa rağmen terlediğini hissediyordum. Terk edilmiş barakaya bakarken Cenk başımı sallayarak kısık sesle konuştu. "Önce ben gireyim." Reddetmedim. Kimin gireceği önemli değildi. Cenk sessiz adımlarla kapıya yaklaştığında sabırsızlığım iyice artmıştı. Kapının eskimişliği onu kırmakta zorlanmayacağını gösteriyordu. Tam tahmin ettiğim gibi Cenk'in ilk omuz darbesinde kapı ardına kadar açıldığında silahımı iki elimde sımsıkı kavradım. Cenk'in arkasından içeri girerken içeride bağıran bir sesi işitebiliyordum. "Ağabey, yapma!"

Bu sesi o telefon kaydından anımsamıştım. Durdum. Cenk önünde o herifle dışarı çıktığında adamı bir çöp gibi attı. Kerem dizlerinin üstüne, ayaklarımın dibine düştüğünde ruhsuz bakışlarımı yere indirdim. Ağlamaya başlamıştı adam. Durmadan yalvarıyordu. Bekledim. Sakinleşmesini bekledim.

İkinci TekilHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin