(4.8)-Dördün acıyla imtihanı

842 102 17
                                    

İnsanlar namusu bedende ararlardı. Kalplerde değil.

*

^ İlyas Yalçıntaş - İçimdeki duman

*

Yanılgılarımız bizim insan olduğumuzun en büyük kanıtlarındandır. İnsanlar yanılır. Bazen doğru bildikleri konusunda bazen de yanlıştan saydıklarında. Hayat istikrarsızdır, çizgileri bir görünür bir kaybolur. Herkesin bildiği değerler vardır yine de. Mesela ölüm ve yaşamı ayıran çizginin oldukça ince olduğu, insanlığın fıtratındaki iyiliğin varlığı...

Benim bu hayattaki en büyük yanılgım iyilerin kazandığını zannetmemdi muhtemelen. Tunç hapsi boyladığında Toprak ve dürüstlüğünün kazandığını düşünmüştüm. Bu, iyiliğin kötülükle savaşı gibi geliyordu çünkü. Fakat gün geçtikçe bunun bir savaş olmadığını, öyleyse bile iyiliğin kazanamayacağını anlıyordum. Adaletsizliğin adaletle savaşıydı bu olsa olsa. Onu da adaletsizlik kazanmış ve Toprak Alkay hiç de adil olmayan bir şekilde öldürülmüştü.

Herkes sevdiğini kaybederdi. İnsanın alnına yazılandan ötesi olmadığını öğrenmiştim aslında. Toprak'ın ömrü kısaydı, buna biz değil yaratıcı karar vermişti ama yine de geride bıraktığı uktenin büyüklüğü yadsınamazdı. Her şeye rağmen acımı aşabilirdim belki. Eğer tüm bunlar olmasaydı tıpkı onun dediği gibi adını yüreğimde sonsuza dek yaşatmak için bile olsa nefes almaya devam edebilirdim. Fakat olmamıştı. Toprak kendi vaktini doldurduğu için ölmüştü belki ama onu öldürdükleri gerçeğini değiştirmiyordu bu. İnsanın müdahale edemediği şeyler vardır: doğmak ve ölmek gibi. Lakin bu şeylerin arasındaki o uzun süreçte yaptıklarımıza karar vermek için çok fırsatımız olur. Kaderimiz zaten kendiliğinden vardır ama o çizelgeyi belirleyen bizlerizdir. Tunç da Toprak'ın kaderini kendisi belirlemek istemiş ve bunu başarmıştı. Yalnızca onun değil hepimizin kaderini kendisi değiştirmişti. Kendi halinde biri olmaktan sıyrılıp bir satıcı gibi davranmama da o neden olmuştu, diğerlerinin hayatının mahvolmasına da. İşte bu yüzdendi tüm direnişim. Toprak bana isyan etmemeyi öğretmişti öğretmesine ama acı çekmek için onun da bir dermanı olmamıştı. Tunç kendi elleriyle benim mutluluğumu söküp almıştı ve bu, onun da sonu olacaktı. Çünkü hayat bana, yasımı tutmam için bile izin vermemişti.

Fakat şu an, bir şansım daha vardı. Ya şimdi her şeyi bırakıp kafama sıkacaktım ya da kaldığım yerden devam edecek, sonunu düşünmeden kendi kurduğum oyunu tamamen başlatacaktım. Ve ben, ikincisini seçmiştim. Elimde Cenk'in ayarladığı çantaya bakarken az sonra olacaklar için içten içe özür diliyordum inandığım tüm değerlerden ve tanrıdan. Cenk elinin kolunun uzun olduğunu göstererek İstanbul'daki bir satıcıdan yüklü miktarda uyuşturucu almıştı. İstemesem de bunu Ferit'e verecek ve parayla değiş tokuş ettiğim bu malların ücretini ödeyecektim. Kendi ellerimle insanları zehirleyecek olduğumu bilmenin acısını tarif edemezdim ama bunun mecburiyeti herkes için netti. Eğer bu gün ben o malları satmazsam daha çok insanın canı yanacaktı.

Poyraz'ın bakışlarını hissediyordum. Barın arkasındaydık. O söz verdiği için onu da yanıma almış, Cenk ile birlikte bir çatıya gizlenmesini sağlamıştım. Cenk elimdeki malları verirken bizi çekecekti. Bu sayede delillere bir yenisini ekleyecektik fakat benim amacım ufak delillerden ibaret değildi. Ben, Toprak'ın cinayeti dahil tüm suçlarını bizzat kendi ağızlarından itiraf ettirip bunu tüm ülkeye yaymadan rahat edemezdim. Sırtımı kirli duvara yaslayıp beklemeye başladığımda çok geçmeden Ferit de elinde bir çantayla geldi. Beni gördüğünde sahte bir memnuniyetle tokalaştım onunla. Ferit kafasıyla çantayı açmamı istediğinde o da para dolu çantasını açtı. Kameranın göreceği şekilde uyuşturucuyla dolu poşeti açtığımda eğer bu parayı bir an önce İstanbul'daki sahiplerine aktaramazsam başımın iyice derde gireceğini, üstelik benim yüzümden Cenk'in de zarar göreceğini biliyordum. Başkalarının sorumluluğunu sırtlanmak zordu. Ben de şimdi bir an önce bu lanet yerden kurtulmak isterken sırtım ve yüzüm düz olsa da ruhumun kamburlarını çıkardığını, kalbimin isyan bayraklarını kaldırdığını biliyordum. Ferit cebinden bir çakı çıkardığında bekledim. Bir paket alıp tadına baktığında "Sen denemeyecek misin?" diye sordu.

İkinci TekilWo Geschichten leben. Entdecke jetzt