(3.8)-Üçün aşamaları

1K 114 22
                                    

Allah olmazları oldurur, yeter ki alnında yazılsın.

*

^ Mustafa Ceceli - Gül rengi

*

Hani vardır ya hepimizin hayatında şaşkına döndüğü, afallamaktan konuşamadığı anlar. Bu zamanlarda her birimiz aklından onlarca düşünce geçiririz. Hayatımız sadece öldüğümüzde film şeridi gibi geçmez aklımızdan. Aksine, bu şerit ondan uzun süre önce başlar. Ölüm, kendi filmimizin sonudur sadece. Çünkü biz, hepimiz, kendi filmlerimizi zaten doğarken başlatmış birer başrolden başka hiçbir şey değilizdir.

Ben hiçbir zaman hayatımda başrol olmak, dillere destan bir masal yazmak istememiştim. Küçük bir dünyam vardı benim. O dünyada sevdiklerimle yaşıyor, mutlu olmak için dua ediyordum bir zamanlar inancımın sarsıldığını düşündüğüm tanrıya. Şimdiyse, Toprak'ın sorduğu soruyla herkes sessizleşmişken o dünyanın bir figüranı değil başkahramanı olduğunu biliyordum. Duyduklarımı algılamakta zorlanarak utançtan yüzüme baktıkça daha da kızaran Toprak'a baktım. Sarıya yakın saçları her zamanki gibi dağınıktı. Onu ilk gördüğümde güzelliğiyle dikkatimi çeken masum yüzü tam karşımda bana bakıyordu. O dipsiz, masmavi derin gözleri gözlerimi delip geçiyordu. Benden önce tepki veren Müge oldu. Boğazında kalan kurabiye yüzünden öksürmeye başlarken sevgilisi sırtına vurdu. Barış da dehşetle irileştirdiği gözleriyle Toprak'a bakarken "Yok artık." diye bir mırıltı kaçtı dudaklarından. Savaş'ın başımın arkasındaki kolu kaskatı kesilmişti. Damla da şaşkın bir gülümsemeyle ikimize bakarken gözlerimi kırpıştırdım şaşkınca. Tamam, ben Toprak ile ortak bir gelecek kurmayı her zaman istemiştim ve bu da evlilikle mümkün olacaktı, bunları biliyordum. Fakat onun da benim gibi düşündüğünü hiç hesaba katmamıştım. Toprak ile evlenmek teoride güzel duruyordu ama ya gerçekte başarabilir miydik bunu? Ondan yana hiçbir şüphem yoktu esasında. Tüm sorun bendeydi. Onunla evlenip Hazar baba ve Defne anne gibi olabilir miydik? Bunun düşüncesi bile güzeldi güzel olmasına ama... Duyduklarıma inanamayarak kendime biraz daha zaman tanıdım. Toprak bana bakmayı sürdürürken dudakları hafif aralanmıştı. Ne diyeceğimi bilemiyordum. Çok özel bir evlilik teklifi beklememiştim hiçbir zaman. Benim için yaşadığım anı özel yapan zaman ya da mekan değil, beraber olduğum insandı ama böyle ani bir teklifi de hazmetmem kolay olmayacaktı. Herkes bu defa dönmüş benim cevabımı bekliyordu. Dudaklarımı açtım fakat diyecek söz kalmamıştı lugatımda. Gardiyanlarımı yeniden birbirine bastırırken Savaş'ın çaktırmadan ensemi parmaklarının arasına kıstırmasıyla kendime geldim. Ona daha sonra teşekkür etmem gerekecekti zira kendi başıma toplanacağımı hiç sanmıyordum. "B-ben," diye nihayet sesimi çıkarabildiğimde ellerimle ağzımı kapattım. Sesim bana ait değil gibiydi. Toprak bakışlarındaki o ışıltıyla beni izlemeyi sürdürüyordu. Gülümsemeye çalıştım beceriksizce. "E-evet." Tınım güçsüz çıktığı için sesimi biraz arttırdım ve boğazımı temizleyerek yineledim. "Evet." Yutkundum. "Evlenelim."

Toprak da sırıtmaya başladığında kalbim o kadar hızlı atıyordu ki burada yere yığılmaktan korktum. Gözlerimi diğerlerine çevirdiğimde Müge de şaşkınca kahkaha atmaya başladı. Diğerleri de ona eşlik ederken bir şey fark ettim. Toprak bana bu teklifi nerede, ne şartlar altında yaparsa yapsın zaten kabul ederdim ama burada, yanlarında en mutlu olduğumuz insanların içindeyken yapması... Belki çok afilli değildi ama benim nazarımda bu dünyanın en kutsal evlilik teklifiydi. Ansızın hayatıma girdiği gibi, ansızın bunu yapmıştı. Toprak ile olduğum sürece benim de zaman ya da mekan sıkıntım yoktu zaten.

Herkes bizi alkışlamaya başladığında Toprak ayağa kalkıp sehpanın etrafını döndü. Ben de kalkıp karşısına geçtiğimde ancak tamamen bilincim yerine gelmişti. Kollarımı boynuna sarıp gözlerimi yumdum. Bana kalsa hemen gidip yıldırım nikahı bile yapabilirdik ama Müge'nin yeni bir düğünün daha planını yaptığını işitiyordum. Toprak'ın kemikli elleri de belimi sardığında teninin kokusunu içime çektim uzunca. Her sabah bu kokuyla uyandığımı, her gece onun tatlı nefesiyle uykuya daldığımı düşünmek bile yüreğimi sıkıştırıyordu. Biz birbirimize sımsıkı sarılırken fotoğraf sesini duysam da aldırmadım. Başımı omzuna yaslamış gözlerimi yummuşken dünya yansa umrumda olmazdı ki. Gülümsedim kendi kendime. Evlenecektik! Biz evlenecektik! Bunun hayali bile ayaklarımı yerden keserken kendimi bembeyaz bir gelinlikle ve onu damatlıkla canlandırdım içimde. Bir bulutun üstünde gibiydim. Öyle güzel, öyle özeldi ki bunu hissetmek... Mutluluk kavramı, şu anki duygularımı ifade etmek için yetersiz kalırdı. Kulağına bir söz fısıldadım Toprak'ın.

İkinci TekilHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin