(5.1)-Beşin sevgisi

755 92 6
                                    

Biri gülümsemeyi unutmuşsa mutlaka bir nedeni vardır.

*

^ Seha Okuş - Hasretinle yandı gönlüm

*

Kahverengiye hapsettiğim gözlerim gecede yükselen sigara dumanlarını izliyordu. Savaş yanımda yürürken sigarasını içiyordu. Gece sessizdi. Bir zamanlar ayazın ortasında kalabalık olan caddeler, sanki Toprak'ın zamansız gidişiyle sessizleşmişti. Ruhumun sokaklarına benziyordu. Benim ruhum da onun yokluğuyla tenhalaşmış, kimsenin yolu kalbimden geçmez olmuştu. Ben herkes gibi biriyken hiç kimseleşmiştim.

Ellerimi siyah polarımın cebine koyarken "Sence de garip değil mi?" diye sordum yanımdaki Savaş'a. "Bir zamanlar Toprak'ta olan ve benim için atan o kalp, bugün başka birinde, bir yabancı için atıyor."

Savaş sigarasından bir nefes daha çekti içine. Yine bürünmüştü siyahlarına. "Hayattaki bazı şeylerin mantığını çözmeye çalışmayı bırakalı uzun zaman oldu. Her an, başımıza her şey gelebiliyor." Sigarası bitmeden yere attı ve ayağıyla söndürdü izmariti. "Yine de o anın yakıcılığı hala solumda bir yerlerde." İç çekti. "Defne anneyi aramışsın." Duyduğum cümleyle ona baktığımda Savaş elini saçlarından geçirdi. "Sendin, değil mi?"

"Bendim," diye onayladım.

"Sesini duymamış ama buna rağmen onu aradığın için o kadar mutlu olmuştu ki... Onu şeyden sonra ilk kez böyle gülerken gördüm."

"Şey?" Güldüm. Histerik bir gülüştü benimkisi. "Toprak'ın ölümünü mü kastediyorsun?"

"Neyse ne işte," dedi Savaş. "Bazen bu yükü taşıyamıyorum, İdil. Herkese yalan söylemek zoruma gidiyor. İkizime, diğer yarıma bile anlatamamak çok koyuyor."

"Bunun için üzgünüm ama yapabileceğim bir şey yoktu," dedim. "Onlardan saklanmak beni de tüketiyor ama sen de biliyorsun Savaş. Onların önünde bu hale gelseydim onların kaldıramayacağını en iyi sen biliyorsun."

"Çok düşünüyorum İdil," dedi. Adımlamayı sürdürüyorduk ikimiz de. "Ne zaman, nasıl bu hale geldik diye çok düşünüyorum. Beraber gülebildiğimiz zamanlar çok uzak gibi geliyor artık."

Düğünün yapılacağı salona geldiğimizde "Düşünmek yalnızca beyni yorar," dedim. "Bize hiçbir şey kazandırdığı yok."

Savaş bir şey demedi. Beraber içeri girip boş bir masaya oturduğumuzda burasının öyle gösterişli bir yer olmadığını fark ettim. Yine de burada bulunan insanların mutluluğu gözlerinden okunuyordu. Gökhan ve Deniz tek tek masalara uğrayıp geldikleri için teşekkür ediyordu. Burukça gülümsedim. Demek ki düğünlerinde kalıpları yıkmak isteyen yalnız biz değildik. Deniz gelinlikle tam karşıma dikildiğinde elini sıktım dalgınca. Savaş da gülümseyerek onları tebrik ederken masaya birkaç kişi daha geldi. Savaş'ın hastaneden doktor arkadaşları olmalıydı bunlar. Kısa birkaç selamlaşmadan sonra herkes dağıldığında yine biz ikimiz kalmıştık Savaş ile. Dirseğimi masaya yaslayıp tam karşımdaki nikah masasına daldım.

Toprak ile her şeyimizi kendimiz hazırlamaya karar verdiğimiz gibi düğün yerimizin dekorasyonuna da kendimiz başlamıştık. Belki oraya gitmek hiç kısmet olmamıştı ama sekiz mayısta hazırlıklarımız bitmişti. Her tarafı balonlarla süslediğimizi iyi hatırlıyordum. Toprak ile balon şişirme yarışı yapmıştık mesela. Barış ve Savaş ışıklandırmalarla ilgilenirken Eymen de müzikle ilgili birkaç düzenleme yapmıştı. Nikah masamızı Toprak ve babası taşımıştı. Ben çok istediğim için nikah masası diye içerideki yemek masasını kullanmakta karar kılmıştık. Üstüne örttüğümüz rengarenk bir örtü vardı. Bahar ayında olduğumuz için etraftan mis gibi çiçek kokuları geliyordu. Toprak için siyah bir takım elbise almıştık. Benim uzun gelinliğimle yan yana geldiğinde harika olacaktı. Bahçede çocuklar koşturacak, insanlar sohbet edecekti oturdukları yerde. Sonra biz aramızdaki bağı nikahla taçlandıracak ve sonsuza dek ruhlarımızı resmiyette de birbirimize ait kılacaktık. İmzalar atıldığında çiçeğimi bilerek Müge'ye atacaktım ve Toprak da ağabeylerine bunun bir işaret olduğunu söyleyerek onların nikahını hızlandırmaya çalışacaktı. Sonra belki, belki kendi nikahımızdan da kaçacaktık. El ele düğünlerinden kaçan ilk çift olarak tarihe geçecektik hatta. Düğün için bir arabamız olmayacaktı. Toprak, çok sevdiği bisikleti Rüzgar ile beni almaya gelecekti. Sonra ben düşmek pahasına kollarımı açacak, yanından geçtiğimiz herkese mutluluğumu haykıracaktım.

İkinci TekilWhere stories live. Discover now