(4.3)-Dördün intikamının ilk adımı

991 93 8
                                    

Yıllar insanı eskitir, hisleri değil.

*

^ Zeki Müren - Rüyalarda buluşuruz

*

Hayata dair unutulmayacak bazı yaşanmışlıklar vardır. İnsan, bu yaşanmışlıklarla dolu olur çoğu kez. Hayat bizi kırıp geçer, paramparça edip tüm parçalarımızı savururken bile sığınırız onlara. Bizi biz yapan şeylerin başında gelir hatıralarımız. Gülüşlerimiz kadar hüzünlerimiz de kalbimizde yer edinir mutlaka. Biz, yıllar bazı şeyleti eskitir sanırız ama yıllar yalnızca insanı eskitir, hislerimizi değil.

Toprak'ın odasında her zamanki gibi yatağına bağdaş kurmuş oturuyordum. Kafam dağınıktı. Arada parmaklarım uzun saçlarıma dolanıyor, biraz oyalandıktan sonra yine onun yatağın üstündeki tişörtüne uzanarak tişörtü burnuma yaklaştırıyordu. Toprak parfüm kullanmazdı, kokusu kendisine aitti bir tek. Bunu ilk duyduğumda çok şaşırdığımı hatırlıyordum çünkü bir insanın bu kadar güzel kokma ihtimali yok sanıyordum. Ama vardı. Toprak, mis gibi kokardı.

Odanın kapısı tıklatıldığında gözlerimi oraya çevirdim. Kapı açılıp Müge içeri girdiğinde ona son zamanlarda gözlerimden atamadığım o boş ifadeyle baktım. Dünkü maceramızdan Savaş'ın kimseye bahsetmemesini istemiştim. Müge "Yemek hazır," dedi gülümsemeye çalışarak. Görüyordum, onlar da alışıyordu yavaş yavaş Toprak'sız o masaya oturmaya. Ben de alışmıştım. İnsandık biz, neye alışmazdık ki?

"Geliyorum." diyerek ayağa kalktım. Müge ile birlikte odadan çıkıp akşam yemeği için masaya geçtiğimde babama kısa bir selam verdim. Diğerleri de oturduğunda gözümü boş olan sandalyeden ayırmakta zorluk çekiyordum. Bu gün başım epey ağrıyordu ve üstelik kesik elim de sızlıyordu. Dün her ne kadar Savaş hastaneye gitmek konusunda diretse de ben itiraz etmiştim ve ailemize de küçük bir kaza oldu diyerek konusu kapatmıştım. Savaş'ın bakışlarını hissetsem de ona bakmadım. Yorgun gözlerimle yemeği inceliyordum. Annem artık gülerek kurmuyordu sofrayı, en çok da bu aklımdaydı oturduğumdan beri. Nasıl katlanıyordu yüreği? Ben bile bu denli perişan olmuşken onu doğuran, o yaşa getiren kadın nasıl hazmediyordu tüm bu olanları?

"Yesene kızım."

Annemin sesini işittiğimde başımı kaldırıp ona baktım. O da bana bakıyordu. Hiçbir şey demeden başımı salladığımda yeşil gözlerim kapanmak istiyordu. Ağzıma birkaç lokma attıktan sonra odaya çekilmektense biraz yürümek istediğimi söylediğimde Savaş bana eşlik etti. Ailem, onun beni anlamasının daha kolay olduğunu biliyordu ve Savaş da her anı yanımda geçirmekten asla rahatsızlık duymuyordu. Odaya geçip üstümü değiştirdiğimde salonda Müge'nin sesini duydum. "Böyle olmayacak bu," diyordu. "Bir psikoloğa görünmesi lazım İdil'in." Duyduğum cümleyle odaya girmem bir oldu. Gözler üstüme çevrilirken hiç oralı olmayarak Savaş'a döndüm.

"Hazırım."

Savaş sessizce başını salladı. Beraber binadan çıktığımızda öylece yürümeye başladık sokakta. Sonra "Sen de öyle mi düşünüyorsun?" diye sordum. Neyi kastettiğimi anlamıştı.

"İyi gelebilir."

"İstemiyorum," diye omuz silktim. Ellerimi pantolonumun cebine koymuştum. "Ben onun acısının dinmesini istemiyorum ki Toprak. O acı, göğsümüm ortasında kalmalı ve ne zaman gülümseyecek olsam kendini bana hatırlatmalı."

Savaş sordu. "Neden?"

Yine omuz silktim. "İnsan acı çektikçe o acı zaman içinde nefrete dönüşür de ondan. Nefretim ne kadar artarsa vicdanımın sesine kulaklarımı bir o kadar tıkayabilirim ben de."

İkinci TekilHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin