3.Bölüm ❄ Sessizlik

9.4K 822 90
                                    

Lütfen yorum yapıp vote verin. Yorumlarınız benim için çok önemli. ♥ 

Alina ertesi gün biraz gezintiye çıkmak için açık kara atını altına aldı ve atı yavaşça sürmeye başladı. Bu sefer sadağı ve yayı yanındaydı. Yine de gerek olacağını hiç düşünmüyordu çünkü sadece çarşılardan ve pazarlar geçip gidiyordu yalnızca. Bazen birkaç şey alıyordu. Ama yine de, o geçen günkü korkudan sonra okunu ve yayını yanına alma ihtiyacı duymuştu.

İnsanlar, onun bir prenses olduğunu bilmiyordu çünkü buradaki insanlar saraya hiç gelmemiş insanlardı. Yani Alina'yı tanımaları neredeyse imkânsızdı. Ama yine de, Prenses Alina denilince anında tanınırdı. Prenses Molin ve Prens Ogufer gibi. Halk, kraliyeti her ne kadar görmese de isimlerini ezberlemişti.

Kar yağıyordu ancak hâlâ tutmamıştı. Öğlene yakın bir saat olduğundan dolayı çok soğuk sayılmazdı. Ama yine de Alina soğuğu, uzun ve kabarık mavi elbisesinin üzerine giydiği bej rengi kürkünün altında hissedebiliyordu. Görmese bile, dudaklarının bu soğuk karşısında dayanamayıp şiştiği ve burnunun kızardığı üzerine bahse girebilirdi.

Koyu mavi ve zarif eldivenli elleriyle dizginini daha sıkı tuttu ve gözlerini etrafta gezdirdi. Evler, baharat, meyve ve sebze tezgâhları ve bir sürü çeşit şeyler... Mavi gözlerini kırpıştırdı. Gözlerine çarpan bir şey, onu duraksamasına sebep oldu. Hatta ürpermesine. Biraz da rahatsız olmasına...

Tanıdık gelen ancak tanımadığına emin olduğu o masmavi gözleri, beyaz bir dam evinin sağ tarafında gördü. Kesinlikle tanımıyordu ama garip bir şekilde daha önce görmüş gibiydi. Bu gözler, kendi gözlerinden daha keskin bakıyordu ve daha çok maviydi. Görebildiği tek şey bu gözler ve kahverengi dalgalı saçlar olmuştu.

Ve o bakışlar, onu seyrediyordu.

Bu şey onu sebepsizce ürpertiyor ve kendine çekiyordu. Sanki mantıklı düşünceleri, delilik bir tenhaya çekmişti ve öldürmek istercesine dövmüştü. O derece mantığı ölmüştü.

Bunun üzerine merakına yenik düştü ve yavaş yavaş geriye çekilen bu adamı nereden tanıdığına bakmak için atını ilerletti. Hafifçe çekik olan gözlerini kısınca sarı kaşları da çatıldı. Ama bir yandan da eli, her an sadaktaki oku çekmeye hazırdı.

Bir an, geri dönmeyi ve risk almamayı düşündü. Ancak deli gibi merak ettiği ve umursamaz biri olamadığı için, kısrağını daha hızlı sürdü. İçinde korku veya gerilimin en ufak bir parçası dahi yoktu. Nasıl böyle hissedebildiğini sorgulamadan edemedi.

Eldivenlerinin altındaki elleri terliyordu bu soğuk havaya rağmen. Bu kadar merak etmesinin sebebi, az önce tam da üzerinde hissettiği o karanlık bakışlardı.

Tanrım, o da neydi öyle, diye düşünürken, hissettiği ani korkuyla beraber dam evinin o kısmına gitti. Birini görmeyi bekledi. Ancak kimse yoktu.

Gözleriyle etrafı iyice taradı. O gözlerden ve sıkı dalgalı kahverengi saçlardan hiçbir eser yoktu.

Kalbi neredeyse ağzında atıyordu. Hayal mi görmüştü. Hayır, bu imkânsızdı. Alina deli değildi ve hayal gördüğünü düşünmüyordu. Ama bir yanı da hayal gördüğünü söylüyordu. Kararsızlığı daha ağır basıyordu.

Siyah kısrağıyla ortalığı gelişigüzel turladı. Fakat görünürde ve duyulurda hiç kimse yoktu. Pekâlâ, bu, geçen günün verdiği paranoyaklık, diye düşündü. Ne de olsa, onu neredeyse yiyecek olan bir kurt üzerine atlamış ve yüzünü paramparça etmek üzereydi dün. Paranoyaklık etmesi normaldi.

Omuz silkti ve atını döndürüp tekrar ilerlemeye yönlendi. Ancak arkasında hissettiği sesle beraber durdu. Yutkundu ve gözlerini yumdu. Neler oluyordu böyle? Tanrı ona şaka falan yapıyor olmalıydı.

Yüzünü hızla çevirip bu sesleri çıkartan kişinin kim olduğuna bakmak istedi. Ardından sadağından bir ok aldı ancak sırtına astığı yayını henüz bedeninden çıkarmadı. Ancak yine, görmeyi beklediği kimse yoktu. Sokak bomboştu.

Kahretsin!

"Orada kim var?" diye bağırdı. Sesi titremiş ve çatlamıştı. Bunun için kendine lanetler okudu.

Ses gelmedi.

"Orada kim var dedim!"

Yine ses gelmedi.

"Eğer bana şaka falan yapılıyorsa hiç komik olmadığını söyleyebilirim."

Sessizlik. 

"Tanrı aşkına! Ben gidiyorum. Ve o dalgalı saçlı ve mavi gözlü adam. Seni gördüm. Seni, bana bakarken gördüm," dedi keskin ve net bir sesle. Sesi gitgide alçalmıştı.

Derince aldığı nefesini verdi ve kısrağını dörtnala koşturdu. Burada daha fazla kalmak, nefes alış verişini kötüye etkiliyor ve bu soğuk havaya rağmen buram buram yanmasını, ateş içinde hissetmesini sağlıyordu.

Yanıldığını ve o seslerin bir ağaç veya kedilerin haşırtısından başka bir şey olmadığını var saydı. Ancak üzerine dikilmiş o masmavi gözleri bir türlü aklından atamıyordu.

Şafağın AnısıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin