11.Bölüm ❄ Kötü Adam

7.1K 574 113
                                    

Epeyce ilerledikleri bu zaman diliminde Kyron ata binmekten hoşlanmamıştı

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

Epeyce ilerledikleri bu zaman diliminde Kyron ata binmekten hoşlanmamıştı. Özellikle de şimdi. Vücudu, beyaz kısrağın üzerinde sürekli sendeliyor ve önünde oturan bu kız kesinlikle dikkatini dağıtıyordu. Bazen gözünün önüne gelip görüş açısını daraltan, Alina'nın kayışla toplanmış kadifemsi sarı saçları ve üzerine giydiği bej rengi kürkün de örtemediği pürüzsüz boynu. Evet, dikkatini çokça bozuyordu. Siyah deri eldivenin içinde terleyen ellerinin, deri dizginden kaypakça kaymasını sağlıyordu. Önündeki Alina'yı saçlarından ayaklarına kadar incelediği için kendini yola veremiyordu. Bazen kendini, 'şu atı sen sür ve ben seni biraz daha izleyeyim,' dememek için zor tutuyordu.

Dizginler, Alina'nın da elindeydi çünkü elleri, her ne kadar komik olsa da birbirine kelepçeliydi. Kız, diğer elinin boşta kalmasından hoşlanmamış olacaktı ki, kelepçesiz eliyle de diğer dizgini tutuyordu. Elleri bazen birbirine çarpıyordu. Kyron, onun yüzünü görmese bile halinden hoşnut olmadığını tahmin edebiliyordu.

Dar patikadan ilerlerken, sükûneti bozan tek şey atların taşlı toprağa bastığındaki kütür kütür seslerdi. Hızlı değillerdi, hatta tam aksine yavaş bile sayılabilirlerdi.

Patikanın etrafını solgun eflatun rengi menekşeler, üzerine basılmaktan dolayı iyice mayışmış ya da ölmüş olan yeşil ve sarımtırak çimenler sarıyordu. Ağaçlar, yeni yeni gökyüzüne çıkmayı başaran güneşin ışığını gölgeliyordu. Her ne kadar güneş tepede olsa da, ışığını verdiği gibi ısısını veremiyordu. Kar, küçük taneler halinde atıştırıyor, ama patikayı karanlığa boğan iri incir ve kestane ağaçlarının dallarına, yapraklarına düşüyordu. Kyron bu ağaçları sevmeye başlamıştı.

Normalde yolculuğa giderken Lissa ile at kullanmazlardı. Kurt hallerine dönüşür, bazen ikisi beraber yarış yapardı. Bu koşma yarışlarını kazanan genelde Kyron olurdu. Lissa her ne kadar inkâr edip kabullenmek istemese de, Kyron ondan daha hızlı ve daha güçlüydü. Hızı tüm kardeşlerini geçse de, Maris'i güç bakımından yenebileceğinden emin değildi. Çünkü Maris ondan yaşça daha büyük ve daha tecrübeliydi. Böbürlenerek, bir yılını tamamen güçlenmeye harcadığından bahsederdi her zaman; bunu sağlayan kişi de elbette ki babalarıydı.

Lissa, onların üzerine bindiği kısrağın yanındaydı. İki kısrak neredeyse aynı hizada gidiyordu. Lissa iri ama yapı olarak hafifçe kısık gözleriyle onları ara ara sinsice süzüyor, ama Kyron bu bakışlarda bir art niyet olmadığını biliyordu. Yalnızca insanları sevmiyordu. Alina Myrina da tamamen insan olduğu için onu sevmediği aşikârdı.

Sessizliği bozan, Alina'nın boğuk ama meraklı sesi oldu: "Şimdi tam olarak neredeyiz?"

Ortalığı gözlerinin süzgecinden geçiren Lissa, Kyron'dan önce cevap verdi: "Londov ile Cornia sınırında sayılırız. Tüm gün at süreceğiz. Merkezdeki ormana ulaşana dek..."

"Ormanda mı kalacağız?" Alina'nın yorgunluğu, ses tonuna da yansıyordu.

"Evet," dedi Kyron. "Londov merkezindeki ormanlar tehlikeli değildir."

Şafağın AnısıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin