27.Bölüm ❄ Yemek

4.2K 372 25
                                    

Alina Myrina, sabah gözlerini açtığında, zihnine ve kafasına bir ağırlık yerleştirilmiş gibi hissetti. Gözlerini her ne kadar açık tutmaya çalışsa da onlar sürekli aşağıya düşüyordu. Boğazında ağrı vardı ve bu ağrıdan dolayı yutkunmakta zorluk çekiyordu, çabayla yutkunduktan sonra da bademciklerine keskin bir acı doluyordu. Ciğerlerinin acıması da cabasıydı.

Boğazından bir öksürük kopartma isteği geldiğinde, gerçekten de hasta olduğunu anladı. Yani hasta olmaya başlıyordu, ki vücudu bu isyanda haklıydı. Dün gece çok fazla soğuk yemişti. Bu kulübeye sığınsa da dün gece o soğuk, bedenine sertçe vurup kaçmıştı.

Üzerindeki postu çıplak ayaklarıyla iteledi ve etrafına baktı. Gündüz gözüyle görünen bu yer, gecekinden daha az ürkünç görünüyordu. Pencere genişliğinin az ve perdelerin pencereyi sarmasından dolayı yine de çok fazla gün ışığı giremiyordu içeriye. Şimdi burası daha az kasvetliydi. İçinde insan eti de olan yahni çömleğinin kapağına birkaç sinek konmuştu. Dün yanlışlıkla insan eti yediğini hatırladığında midesi bulandı, kusmamak için kendini zor tuttu.

Ayağa kalkıp bukle bukle olan, göğüslerine kadar uzanan parlak sarı saçlarını karıştırdı. Pencereye doğru ilerleyip kahverengi perdeyi açtı. Kar yağmıyordu şimdilik, ancak güneş de olduğu söylenemezdi. Bulutlar, güneşi kapatıyordu. Zemindeki kütle kütle kar, aynı sertliğini koruyor, ormanın ağaçlarındaki dallara düşen karlar, çokluğundan ödün vermiyordu.

Ne yapacağını bilmez halde birkaç saniye volta attı. Lavabo olduğunu tahmin ettiği pis odaya girdi, rutin işlerini görebildiği kadar görüp tekrar salona geçti. Islak ellerini tuniğinin siyah kumaşına silerken, mutfak olduğunu bildiği o yerden tıkırtılar geldi. Merakla birkaç hızlı adım attı. İçeriye girdiğinde, o tuhaf bunağı gördü.

Hreak, ahşap masasının oradaki sandalyesine oturmuş, bakır çanağına koyduğu çorbasını içiyordu. Alina'nın kapıyı gıcırtıyla açış ve adım seslerini duymuş olacaktı ki, sandalyesinin kenarına bıraktığı tahta bastonunu tuttu ve duraksadı. "Sen misin, kızım?" diye sordu kısık bir sesle. İnce derisi buruşmuş, gözleriyle bütünleşmiş gözkapakları kıpırdandı.

Alina başını onaylarcasına salladı, ama bunu onun görmediğini bildiğinden dolayı, "Evet, benim," dedi. Kadının karşısındaki daha eski sandalyeyi çekti ve oturdu.

Kadın soluğunu verdikten sonra bastonunu tekrar yerine bıraktı. Ardından yemeğini yemeye devam etti. "Biraz yemek ister misin?"

"Hayır, Madam Hreak, teşekkürler."

"Yemek konusunda bana güvenmiyorsun," dedi Hreak, kaşığındaki çorbayı içe göçmüş soluk dudaklarına yönlendirdi.

"Evet," diye itiraf etti Alina.

"İyi," dedi Hreak. "Bir insanın bu konuda bana güvenmemesi normal zaten. O zaman, tezgâhta biraz domates ve soğan var. Kasaptan aldığım dana eti bozulmuş olabilir ama sen yine de bir kontrol et. Onlarla kendine yemek yapabilirsin. Ha bir de, ağzı kapatılmış çömleğin içinde biberlerle patatesler olmalı. Ama biber acı olabilir, dikkatli ol."

Alina sandalyesini ittirip kalkarken, bileğine taktığı kayışı parmak uçlarıyla aldı ve saçlarını bağladı. "Kyron ne zaman gelecek? Bunu biliyor musun? Ya da gerçekten gelecek mi?" Hreak'ın dediği gibi, ağzı kapatılmış çömleğin içinde patatesler ve biberler vardı. Temiz suyu, geniş bir çanağın içine doldurdu ve biberleri yıkamaya başladı.

"Gelecek. Ne zaman geleceğini bilmiyorum. Her şeyi göremem."

"Sorun değil," dedi Alina. Küçük meyve bıçağıyla patatesleri soymaya başladı. "Patatesleri pişirebilir miyim?"

Şafağın AnısıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin