20.Bölüm ❄ Kötü Haber

5.1K 442 51
                                    

Bölüm bana göre biraz geç geldi ama olsun, Wattpad için erken bile sanırım. Çünkü diğer bölümü atalı bir hafta bile olmadı.

Umarım bölümü beğenirsiniz. Yazmakta zorlandığım bir bölüm oldu, çünkü her daim uykum var. Ne kadar uyusam da yine uykum var, bundan dolayı tek gözüm kapalı yazdım.

Soru sormaktan çekinmeyin. Tepkilerinizi okumayı seviyorum. Yorumlarınızı bekliyorum.

Kyron, Maris ile beraber hışımla içeriye girdi. Öyle hızlı dalmıştı ki, Maris yavaş adımlarıyla beraber arkada kalmıştı. 

Kyron, Alina'ya doğru hızla yaklaştığında Alina kaşlarını çattı ve içine kuşku doğdu. Kyron, Alina'nın bileğini kavradığı gibi onu ayağa kaldırdı. Alina anlamazlık ile onu inceledi. Kalbi hızla atıyordu ve neler olduğunu sormaya çalışmak için fazla heyecanlanmıştı.

Kyron'un yüzünde kararsızlık vardı; Alina onun harelerinde yer yer dolaşan üzgünlüğü görebiliyordu. Bilmiyordu, emin değildi ama asık suratından, pek de iyi şeyler olmadığı anlaşılıyordu.

Alma ile Lissa hızlıca ayağa kalktı. Maris ileride put gibi duruyor ve onları izliyordu.

"Neler oluyor?" diyerek, Alina'nın ağzından bir türlü çıkamayan şeyi dile getirdi Lissa.

"Bir şey yok." Kyron, Alina'yla beraber gitmek için arkasını döndü.

"Sana ne oldu dedim, ağabey!" dedi Lissa yüksek bir sesle.

Kyron durdu. Arkasına dönmeden, "Alina ile konuşacağım," dedi. "Sadece bu kadar..."

Alina, Kyron'a, "Ne konuşacaksın?" diye sorduğunda, Kyron onu umursamadan yürümeye başladı. Alina homurdandı.

Hızlı adımlarla odaya ulaştılar. Kyron cüppesinin cebinden anahtarı çıkarıp odanın kapısını açtı; ardından kendisiyle beraber Alina'yı da oraya soktu. Sonunda kızın bileğini bıraktığında Alina gözlerini devirdi ama rahatlıkla iç çekti. Kyron kendini, kapattığı kapıya yasladı ve kızı baştan aşağıya süzmeye başladı. Alina, bedenini onun mavi gözleri yiyormuş gibi hissediyordu.

"Neler olduğunu anlatır mısın artık?" diye sordu yakınırcasına.

"Alina," dedi Kyron, yüzündeki gittikçe büyüyen hüzün ifadesiyle. "Sana bir şey söylemeliyim."

Alina başını beklentiyle salladı. "Dinliyorum."

Kyron adımlarını Alina'ya doğru attı; Alina dimdik durdu, bir yere kıpraşmadı. Kyron'un amacının ne olduğunu bilmiyordu ama bunun bir an önce son bulmasını istiyordu.

Kyron, Alina'nın arkasına geçti. Onun boynuna düşen ince bir bukleyi aldı ve ensesine çekti. Alina'nın tüyleri ayaklandı, göğsü kabardı. Sabırsızlıkla geri çekildi ve dişlerini sıkarak ona döndü.

"Söyle," dedi. "Ne söyleyeceksen söyle." Ben veya sen yanlış bir hareket yapmadan önce...

Kyron yutkunduğunda boğazı kıpırdandı. "Ama duymaya hazır mısın? Bundan emin değilim."

Alina'nın içini, bir örümcek ağı gibi tereddüt sardı. Neyden bahsettiğini anlamıyordu. "Ben her şeye hazırım," derken kararsızdı. Çünkü hiçbir zaman her şeye hazırlıklı olmamıştı.

"Alina, annen ölmüş."

Bu üç kelime, Alina'nın içini titretti; karnını ve göğüs kafesini, endişelendiğinde ve korktuğunda hissettiği sıcaklık sardı. "Ne?"

Kyron, cümlesini yinelemedi, söylediği şeyleri tekrarlamadı. Yalnızca ona öylece bakmaya devam etti.

"Şakaları sevmiyorum," dedi Alina. Nefes alış verişi, her saniye daha fazla hızlanıyordu. Bir yanıt beklercesine Kyron'a bakmayı sürdürdü.

Şafağın AnısıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin