35.Bölüm ❄ İhtiyaç İçin Para

2.3K 249 4
                                    

Lissa daha önce daha fazla soğuklar da görmüştü ama hiç bu kadar sefil olmamıştı. Aslında olmuştu ama bu kadar çaresizliğin içinde olmamıştı. Berbat bir konumdalar idi, bu konumu değiştirmek için ellerinden gelen her şeyi yapıyor olsalar da, bir türlü düzeltemiyorlardı.

Çizmeli ayaklarını kar tabakasına bastırırken aklında düşünceler dolanıyordu. Her şey ne kadar da hızlı ve tuhaf gelişmişti böyle. Ağabeyinin bir kıza olan saplantısı yüzünden bu hallere düşmüşlerdi. Ama hâlâ ağabeyine olan saygısını ve sevgisini, bir gram bile eksiltememişti. Kyron her zaman onun baş tacıydı. Her çileyi, her kötü olayları onla çekmişti. Başları belaya girdi diye ona öfkelenecek değildi. O her zaman Kyron'un tarafındaydı. Kyron da onun tarafında.

Ama şu anki asıl mesele, babasıyla Maris'i bulmaktı. Tanrı adına, onlar nerede olabilirdi ki? Uzağa gitmemişlerdi, kurt sezgileri bunu söylüyordu. Öyleyse, izlerini ve kokusunu takip edecekti. Bunun için, kürkünün cebine koyduğu, Maris'in kıyafetinin kumaş parçasını çıkardı. Eline aldı ve kokladı. Bazen kurt tarafına bayılıyordu; çok fazla işe yarıyordu. Tanrı aşkına, içgüdüleri bile onların çok fazla uzaklaşmadıklarını söylüyordu.

Her yeri kokladı. Kuzey tarafından biraz koku geliyordu. Eğer Kyron olsaydı onları daha kolay bulurdu çünkü Kyron iz sürme işinde her zaman çok daha iyi olmuştu. Ama Kyron'u oraya götürmesine imkân yoktu. Eğer babasıyla tekrar karşı karşıya gelirlerse, ya o ölürdü ya da babası.

Kuzeye doğru koşmaya başladı. Koştuğunda soğuk yüzüne yüzüne vuruyordu ama yine de içi, hareket ettiğinden dolayı biraz ısınmıştı. Şimdi bu soğuğa, şöminenin başında sıcak bir çay çok iyi giderdi. Bu harika düşünceyi hemen aklından silip kokuyu takip etti.

Birkaç dakika sonra durdu. Soluk soluğa kalmıştı. Ellerini dizlerine koydu ve hızlı nefesinin alış verişlerine izin verdi. Bu sırada burnunu kaldırarak havayı kokladı. Yeterince dinlenmeden tekrar koşmaya başladı. Koku gittikçe yoğunlaşıyordu. Bunun yanı sıra babasının, o çok aşina olamadığı ama az çok tanıdığı kokusunu da almaya başlamıştı. Sadece koku değil, ayak izleri de vardı. Hafifçe silinmiş ayak izleri, onların burada geçtiklerini ele veriyordu.

Kendini sakinleştirmeye çalıştı. Bir olay çıkarmadan, para alıp gidecekti. Eğer yakalanırsa, Maris'ten yardım isteyecekti. Bu kadar basitti, çok basitti.

Çok basitti...

Düşünceleri her ne kadar bunları söylese de –ya da bunları söylemek istese de-, genellikle mantıklı beyni bunları söyleyemiyordu. Kalbi hızla çarpıyor, gerginlik, damarlarında yer buluyordu. Heyecanlanmıştı. Ve bu heyecan onu yiyip bitiriyordu. Babasını sevmiyordu, istemiyordu. Ona zarar verebileceğinden korkuyordu, bunu her ne kadar kabul etmek istemese de bu bir gerçekti. Hem ona, hem Kyron'a.

Koşmaya devam etti. Kokunun en yoğun olduğu kısımda durduğunda, gözüne küçük bir kulübe çarptı. Buraya beş kişi anca sığardı. Eski, kurtlanmış tahtalardan yapılmış bu kulübenin dışı, karlardan biraz dolayı ıslanmıştı.

Maris'in ve babasının burada olduğundan emindi. Yutkundu ve yavaşça, adım seslerinin çıkmamasına özen göstererek kapının oraya ulaştı. Burnundan derin bir nefes aldı, kemikli parmaklarını kapının ahşap sapına yerleştirdi. Eski olduğundan dolayı yüksek sesli bir gıcırtı çıkması olasıydı. Babasının uyanmamasını dileyerek kapının sapını indirdi. Dişlerini birbirine kenetledi ve biraz telaşlandı. Kapıyı ittirdiğinde hafif bir gıcırtı çıktı. İçeriye girip etrafa baktı.

Kulübe tek odalıydı. Maris ve babası yatıyordu. Maris'in gözleri hareket etse de uyanmış gibi gözükmüyordu. Lissa parmak uçlarında yer yatağına doğru ilerledi. Kalp atışlarını duymamaları için dua etti. Normalde hiç kimseden, özellikle bu tür gerilim olaylarından korkmazdı ancak konu babası olunca işler değişiyordu.

Babasının yanına eğildi. Yanına koyduğu kürkü Lissa eline aldı ve ceplerini karıştırdı. Hafifçe şıkırdayan bir ses bulduğunda neredeyse sevinçten havaya uçacaktı. Elini soktu, soğuk paralar tenine temas etti. Avuçlayıp onları çıkardı. Bir sürü bronz woldov'ları gördüğünde kalbi ağzına gelecekti. Hiç bu kadar kolay olacağını tahmin etmemişti. Aslında babası bayağı aptaldı. Sırıtarak paraları kürküne doldurdu. Ne var ne yoksa silip süpürdü.

Hızlı bir nefes alış verişinin sesini duyduğunda irkildi ve ardından bedenini garip bir gerilim sardı. Başını korkarak onlara çevirdi. Maris gözlerini dehşetle Lissa'ya dikmiş onu izliyordu. Neler olduğunu anlamış gibi bir hali vardı.

Lissa suçluluk ifadesiyle kaşlarını çattı. Maris dudaklarını ısırdıktan sonra başını iki yana salladı. Ardından işaret parmağını dudaklarına koyarak 'sus' işareti yaptı. Ardından eliyle onun gitmesi gerektiğini işaret etti. Lissa ona gülümsedikten sonra içinde minnettarlık duygusu hissetti. Bu, Lissa'nın şu ana kadar Maris'e yaptığı iyiliklerin tüm karşılığı olabilirdi.

Lissa, cebindeki paralar ile kapıdan çıktı. Son hızla mağaraya koşmaya başladı. Sıcak bir ateşin yandığı ve yiyecek yemeklerin olduğu bir hana gidebilecekleri haberini onlara sevinçle yaymak istiyordu. İçindeki küçük çocuğu ortaya çıkararak gülümsedi ve mağaraya gidene kadar yorulmadan koşmaya devam etti. 

Şafağın AnısıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin