49.Bölüm ❄ Kavuşmanın Sıcaklığı

3.3K 265 30
                                    

Alina babasına baktı. Kollarını gevşetse de ondan çekmek istemiyordu. Özlem hissi, içine miskin bir kedi gibi yerleşmişti. Kafasını onun göğsüne dayadı ve ardından kaldırıp babasının gözlerine baktı. Babası hâlâ şaşkın görünüyordu. Biraz renksiz olan dudakları aralanmıştı. Kaşları çatık, gözleri ise müphemdi.

"Merhaba, baba."

"Alina..." Surtlas, kızının yüzünü, büyük elleri arasına aldı. "Bu sen misin?"

Alina kafasını onaylarcasına salladı. "Evet, benim. Gel, sana neler olduğunu anlatayım. Bunca zamandır nerelerde olduğumu." Arkasındaki, sadece onları izleyen ya da fısıldaşan kalabalığa baktı ve sahanlıktaki ayaklarını oynattı, biraz sızlıyorlardı yara alan yerleri.

Ogufer ile Molin'i işaret ederek, "Onları da çağırabilir miyim? Onların da neler olduğunu bilmeye hakları var," dedi.

Surtlas, kolunu Alina'nın omzuna attı. "Gel, seni ilk önce ısıtalım. Pek iyi görünmüyorsun. Kendine gelmeni sağlayalım. Hasta olacaksın. Ah, şu ayaklara bak. Annen olsaydı neler yapardı şimdi, kim bilir." Koyu kahverengi gözleri hüzünlü bir hal alsa da bu kısa sürede yok oldu. Kalabalığın içindeki çocuklarını elleriyle çağırdığında Ogufer ve Molin hemen yanlarında bitti.

Hep beraber kimseye ait olmamasına rağmen harika düzenlenmiş odalardan birine geçtiler. Hizmetçiler Alina'ya yeni, temiz giysiler verdi. Kadife, yerlere kadar uzanan rahat ve ferah bir elbise, iç çamaşırları ve kahverengi bir battaniye.

Ardından banyoyu hazırladılar. Bakır küvetin içini sıcak, rahatlatıcı suyla doldurdular. Alina, üzerindeki eskiye, birkaç saat önceki yaşadıklarına ait olan, yağmurla ıslanmış pis kıyafetlerini çıkardı ve tüm vücudunu suyun içine soktu. Orta yaşlardaki bir hizmetçi onu temizledi. Su bile bulanıklaşmıştı ve kızın ten rengi açılmıştı.

Duştan çıkınca, hizmetçi hemen tozpembe, ipek havluyu onun ıslak vücuduna sardı. Havlu, suyu içine çektikten sonra temiz kıyafetlerini giydi.

Ardından hizmetçi, Alina'nın itirazlarını dinlemeden onu aynanın karşısındaki rokoko bir iskeleye oturtturdu ve sessizce, ayaklarını sargı beziyle sardı. Bunu yaparken her ne kadar biraz gıdıklanmış olsa da kendini tutmayı başarmıştı.

"Teşekkür ederim," dedi minnettarlığının sesine de yansıması için çabalarken. Uzun zamandan beri böyle şeyler yapan kimse yoktu hayatında ve bu ani giriş, biraz onun dengelerini bozmuştu.

"Ne demek, efendim." Kadın, parmaklarını sargının üzerinde gezdirdi. "Canınız acıyor mu?"

"Sadece birkaç, derin olmayan sıyrıklardı. Acımıyor, sorun değil. Tekrar teşekkür ederim."

Çekmeceleri karıştırıp büyük, dışı gümüş kaplama ve yakut kakma bir saç fırçasını eline alıp, Alina'nın birbirine dolaşmış sarı saçlarını tutam tutam ayırarak, nazik ve ürpertici dokunuşlarla taramaya başladı. Bazı yerlerde saçları çok birbirine girdiği için saç dipleri acısa da bu şeyin çözümünün acısız olmayacağını bildiğinden dolayı sustu.

Saç tarama olayı da bittikten sonra içeriye girmeye hazırdı ama bunun için zihnen ne kadar hazır olduğunu bilemiyordu. Ruhunu korkuya teslim etmemek için kendini sıkması gerekiyordu. Korkuyordu çünkü onlara her şeyi anlatırsa... neler olabileceğini bilmiyordu.

Kendini zorladı, hiçbir şey düşünmemek için. Bu tür zamanlarda hiç düşünmeden hareket etmek daha kolay olurdu. Gerçi çoğu zaman kötü sonuçlar doğurabiliyordu ama hiçbir şey yapamamaktan daha iyi olduğunu biliyordu.

Banyo kapısını açıp derin bir nefes aldı ve adımlarını içerideki küçük, karışık ve bordo ağırlıklı desenleri olan halıya attı. Şömineyi, hava soğuk olmamasına rağmen yakmışlardı ama böylesi daha iyiydi. Pencereye baktığında, hâlâ yağan yağmuru görebiliyordu. Çok şiddetli değildi ancak cama vuran damlalar, şiddetli sesler çıkarıyordu.

Şafağın AnısıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin