45.Bölüm ❄ Mükemmel Kurtuluş

2.4K 270 17
                                    

Kyron hızla babasının yanına gitti. Ona baktı, gözleri açıktı. Ölmek üzereydi. Ama Kyron onun için en ufak bile acıma duygusu hissetmiyor gibi görünüyordu. Gözleri bunun en ufak ayrıntısını bile ele veriyordu.

Alina bakışlarını ok atan kişiye yönlendirdi. Biraz daha odaklanıp gözlerini kıstı. Bu kişi, yaklaşık birkaç saat önce, Lissa'nın öldürmek üzere olduğu ama öldürmediği, serbest bıraktıkları kadındı. Kadın, yayını eline alıp aheste aheste yürüdü.

Bu kadına minnettardı.

Maris, babasını yaşatmaya çalışıyor, ama bu çabaları hiçbir işe yaramıyordu. Adam son sözünü bile söyleyemeden öldü. Maris başını babasının göğsüne koyarak gözyaşı akıttı. Adamın gözleri gökyüzüne dikildi. Kurumuş dudaklarında kan vardı.

Cehenneme gidecekti. Bu yaptıklarının bedelini Tanrı ona ödetecekti.

Lissa ağlamamak için kendini zor tutuyor gibi olsa da, kendini kontrol etmeyi başarmıştı. Kyron'da ise en ufak bir üzüntü belirtisi yoktu. Yüzü tamamen ifadesizdi.

Alina hâlâ zehrin etkisini üstünden atamamıştı. Hâlâ yorgundu ve yürümeye mecali yoktu. Ama panzehirin etki ettiği barizdi.

Kyron, Alina'nın yanına gitti. Elinden sıkıca tuttuğunda Alina irkildi. Soğuk ellerini, onun ılık elleri sarmıştı. Tuhaf bir duyguydu.

"İyi misin?"

Alina başını salladı. "İyiyim. İyi olmaya çalışıyorum."

Kyron yutkundu. "Seni kaybedeceğim diye çok korktum."

"Ben de korktum. Çünkü babanın ne kadar acımasız biri olduğunu biliyorum."

Kyron başını salladı. "Hadi gidelim."

"Nereye?"

"Cornia'ya, Alina. Seni evine götüreceğim."

Alina'nın kalbi hızla çarpmaya başladı. Bu gerçek olamazdı.

"Hatırlıyor musun?" diye sordu Kyron. "Sana bir sözüm vardı."

"Hangisi?"

"Anneni öldüren o Vivian Kurtlarından intikam alacaktık hani."

Alina, hatırlamışçasına başını salladı. "Evet?"

"Cornia'ya dönünce bunu yapmaya ne dersin?"

"Nasıl?" Şu an bu sözleri duymaya hiç hazırlıklı değildi. Her şey çok çabuk ilerliyordu ve bu kargaşanın içinde bazı mutluluklar da vardı. Bazı kötü şeyler, iyi şeyleri de getirebiliyordu. "Nasıl olacak bu iş?"

"Sen sadece istiyor musun yoksa istemiyor musun, bunu söyle," dedi Kyron sabırsızlanmışçasına.

Alina hevesle başını salladı. "Elbette," diye mırıldandı. Beklenmedik bir şekilde hızlı söylemişti kelimeyi. "Elbette istiyorum," dedi biraz daha yavaşlayarak.

"O zaman bunu yapacağız."

Gülümsedi. Başka hiçbir şey diyemedi. Gözlerinin dolmasına da engel olamadı. Kyron'un turuncu gün ışığının yansıdığı tenine ve parlak gözlerine bakınca, aslında özünde onun iyi bir insan olduğunu anladı. Ağlamamak için gözlerini kaçırdı ve gülümseyerek turuncu gökyüzüne baktı. Kuşların sesi, göl kenarında özenlice ve onlar için söylenmiş ağıt gibi olan ancak daha neşeli bir ninni gibiydi.

Kyron'a sarılmak istese de bunu yapmadı. Ayağa kalkıp ölü adama ve Maris'e baktı.

Maris başını kaldırdı. Herhangi kötü bir söz sarf etmedi. Yalnızca, "Üzgünüm," dedi.

Kyron, "Niçin?" diye sordu kaşlarını çatarak.

Maris ayağa kalktı. Gözleri kızarmıştı. Çenesini gururlu bir edayla kaldırdı ama perişandı, bunu herkes görebilirdi. "Şu ana dek yaşadıklarınız için. Babamın size yaşattıkları için."

Kyron'un şaşırdığı belli oluyordu.

"Eğer beni öldürmek istiyorsan, şimdi, şu anda öldürebilirsin." Maris bir elini göğsünün üzerine koydu.

Lissa, Kyron'a baktı. "Ağabey..."

Alina, Maris'i öldürmeye ne kadar hevesli olduğunu hatırladı. Onu öldürecek miydi?

Maris her ne kadar çok iyi biri olmasa da ölmeyi hak etmiyordu. En azından babası kadar... Kyron'un onu öldürmeyeceğini umut ederek onlara baktı.

Ama Kyron hiçbir şey yapmamıştı. Yalnızca gözlerini onun üzerinde gezdirmiş, ardından arkasına dönüp yürümeye başlamıştı. Bu tuhaftı. Ve iyiydi.

Lissa ve Alina da onun peşinden yürümeye başladı. Maris'i ardında bırakmışlardı.

Alina, tekrar hayatının başlangıcını yapacaktı. Bu güzel bir şeydi. Beyninde sesler yankı yapıyordu. Ağzı, az önce yediği panzehirin acılığı içerisindeydi. Biraz susuzdu. Bu yüzden onlar yürürken durdu ve kıyısında yürüdükleri göle doğru gitti. Avuçlarını gölün tatlı suyuyla doldurdu. Önce yüzüne çarptı, buz gibiydi. Ardından ise suyu içti. Sanki hayatında hiç içmemiş gibi.

Arkasına döndüğünde, Lissa'yla Kyron'un onu beklediklerini gördü. Gökyüzü hiç bu kadar turuncu olmamıştı ve bu da, yaşadıkları anı daha tuhaf yapıyordu. Ayağa kalkıp hızlı adımlarla onların yanına gitti. Kendini gülümsemekten alıkoyamıyordu. Cornia'ya, yurduna geri dönecekti.

Annesinin intikamını alacak, ardından kardeşlerine, babasına kavuşacaktı.

Şafağın AnısıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin