28.Bölüm ❄ Şehre Gidiş

3.4K 295 13
                                    

Gün boyunca neredeyse hiçbir şey yapmamışlardı. Öylece oturup Hreak'ın geçmişini ve rahatsız edici sohbetini dinlemişlerdi. Hreak, Kyron'a ve Maris'e, tereğindeki kırık yeri onarttırmıştı. Kyron ile Maris, tereğin kırık yerini birkaç saat boyunca uğraşıp onardıklarında, Hreak onlara içten teşekkürlerini sunmuştu. Bu sırada da Lissa, şöminenin ateşini körüklemek ile meşguldü. Alma ise akşam için yaptığı çorbayı, ocakta ısıtıyordu.

Tüm bunlar boyunca ise Alina sadece yatmıştı, çünkü gerçekten çok halsiz ve hasta hissediyordu. Boğazındaki keskin acı bir türlü gitmiyor, bademcikleri ara ara zonkluyordu. Tüm bunlar böyle olunca da baş ağrısı kaçınılmazdı. Kellesini bir baltayla kesip, alev alev yanan o şöminenin içinde fırlatası geliyordu.

Gece olunca, evde sınırlı sayıda oda olduğu için hepsi aynı divanda yatmak zorunda kalmıştı. O kadar sıkış tıkıştı ki insan zor nefes alıyordu. Lissa sonunda bu zorluğa karşı pes etmiş, şöminenin başındaki minderleri bir araya getirip oraya yatmıştı. Her ne kadar Maris de oraya yatmak istese de Lissa buna izin vermemişti. Bu yüzden Maris, divandaki sınırlı yerini korumak zorunda kalmıştı.

Alina'nın solunda Alma, sağında ise Kyron yatıyordu. Kyron sürekli Maris'e ölümcül bakışlar atıyor, onu Alina'dan uzak tutmak istercesine belli etmeden onu ittiriyor ve Alina'ya daha fazla sokuluyordu. Geçen her dakika Alina'nın yeri azalıyordu. En sonunda isyan etmiş ve Kyron'u var gücüyle ittirmişti. Ama bunu yaparken, komik bir öksürük krizine girmişti. Alma ona bir bardak su getirince, Alina'nın boğazları biraz gevşemişti.

Sonunda uykuya daldığında, rüyasında kötü bir rüya görmüştü. Ne gördüğünü tam olarak hatırlamıyordu ancak Vivian kurtlarının onu kovaladığını çok net bir şekilde anımsayabiliyordu. Kan ter içinde kalmıştı. Bundan sonraki uykusu tamamen delikli olmuştu.

Kalktığında Kyron ile Lissa uyanmış, mutfakta bir şeyler konuşuyorlardı; sesleri açık kapı ardından geliyordu ancak Alina onların ne dediğini anlayamıyordu. Alma ile Maris kıvrılmışlardı; Maris heybetli bacağını Alma'nın beline atmış, Alma ise avcunu Maris'in ağzına bastırmıştı. Bu şekilde gerçekten gülünç görünüyorlardı ama Alina buna gülemedi. Çünkü hâlâ gülemeyecek kadar hasta hissediyordu.

Üzerindeki postları atıp divandan indiğinde, bu gücü kendinde bulabildiğine şaşırdı. Üzerinde Hreak'ın verdiği bir gecelik vardı. Yeşile çalan açık kahverengi geceliğin kolları, tıpkı eteği gibi uzundu. Buna rağmen yakası biraz açıktı.

Şöminenin ateşi sönmüş, geriye tek tük közler kalmıştı. Havaya çok soğuk denmezdi ancak ılık bile değildi. Ellerini alnına koyduğunda, yine de terlediğini gördü. Gerçekten de hasta olduğunu anladı. Hâlâ uykusu vardı, gözkapakları sürekli düşüyordu; bu uyku enerjisine karşı koymak için epey çaba harcıyordu.

Mutfağa girdi. Kyron ile Lissa, masanın başındaki iki sandalyede oturmuştu. Lissa'nın önündeki bakır maşrapada biraz kvas vardı. Ocağın ateşi yanıyor, telde de kara tencere duruyordu.

Kyron ile Lissa, Alina'yı gördüklerinde konuşmalarına son verdiler.

Alina, "Günaydın," dedi ve zoraki bir biçimde gülümsedi. Bileğindeki kayış ile saçlarını toplamaya başladı.

"Günaydın," diye karşılık verdi ona Lissa.

Alina saçlarını dağınık bir biçimde topladığında, birkaç bukle, gözünün önüne geldi. Onları kulağının arkasına itti. "Ne yapıyorsunuz?" Pencerenin önündeki iskeleyi masaya çekti ve geceliğinin eteklerini toplayarak oturdu.

"Biraz kahvaltı hazırlamak için kalktık."

"Bu saatte mi?"

Kyron, "Birazdan gideceğiz," dedi. Ellerini çenesine koydu.

Şafağın AnısıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin