6.Bölüm ❄ Kurtlar

6.9K 583 12
                                    

Yorumlarınızı ve oylarınızı eksik etmeyin ♥

Alina her ne kadar uyumaya çalışsa ve bunu onlarca kez denese de, uyumak istemeyen ve yahninin gelmesini bekleyen tarafı uykuya meydan okuyor ve garip bir şekilde her seferinde kazanan o oluyordu. Gözleri taştan yapılmış köhne duvara sabitlenmişti ve yerde öylece yatıyordu. Ve üzerindeki mavi elbisesin korsesi gerçekten de sıkmaya başlıyordu. Bedeni her ne kadar, yatağa fırlattığı o rahat görünen kıyafetin içine girmek istese de, Alina bu fikri elinin tersiyle reddediyordu. Onların verdiği hiçbir şeyi ne yemek, ne giymek istiyordu. İstediği tek şey buradan çıkmak, sarayına geri dönmekti.

Ellerini gözlerine bastırdı ve derin bir iç çekti. Kolundaki zincir şıkırdayarak, sesini duvarlara yansıttı ve uzun süren bir sessizliğin ardından sese aç olan kulaklarını birazcık çınlattı.

Aklı o adamdaydı. Kyron. Aklında olmaması imkânsızdı; zihnindeki yapboz parçaları yavaş yavaş birbiriyle birleşiyor ve eksik kalan her tarafı tamamlayamasa da çoğu soru işaretini giderebiliyordu. Alina, o yapboz parçalarını birleştirmek için iyice düşünmüştü.

Onu buraya getiren kadın, bunu ağabeyinin, yani Kyron'un istediğini söylemişti. O günün sabahında, çarşı yolunda ilerlerken damın sağında gördüğü keskin ve masmavi gözler de kesinlikle ona aitti. Bunu bilmemek imkânsızdı ve o bakışları nerede görse tanırdı. Kyron, ona, onu istediğini söylemişti. Onu istiyordu. Peki ya neden? Onun da söylediği gibi, eğer doğruysa, bunun sebebini o da bilmiyordu.

İnsanlara işkence yapmaktan zevk alan sadist adamlardan biri miydi? Bu düşünce, Alina'yı ürkütse de adamın yüz tipi hiç öyle biri gibi değildi. Ama merhametli gibi biri de değildi. Alina'yı çelişkide bırakıyordu. Sanki onu bir suçlu gibi esir tutmuyormuşçasına kıyafet ve yemek veriyordu. Üstelik ona iyi davrandığı da söylenebilirdi. Ama bunlar yeterli değildi. Alina Myrina, eve dönmeyi arzuluyordu.

Annemler beni aramaya başlamışlar mıdır acaba, diye düşündü kendi kendine. Bir an önce izcilerinin onu bulup bu cehennemden kurtarması için Tanrı'ya en içten dualarını sundu.

Biraz da o garip insanları düşündü. Kurttan çıplak bir adama çevrilebilen tuhaf adamın adı Maris'ti. Sert görünen, Alina'yı o gün köylü kılığına girip kaçıran, hafifçe çilli ve uzun boylu kadının adı ise Lissa. Alina'yı izleyen, onu tanımlamaya birkaç kelimenin yetmeyeceği ve Alina'nın aklını allak bulak eden çok tuhaf adamın ismi ise Kyron'du.

Alina'nın anladığı kadarıyla, üçü de kardeşti. Maris en büyükleri, Lissa en küçükleriydi. Kyron ise ortanca olmalıydı. Alina onların yaşlarını tahmin edemiyordu, zaten yaşları çok da umurunda sayılmazdı.

Yavaşça doğruldu ve başındaki ağrının, beyninden ve gözlerinden kopabilmesi adına ellerini şakaklarına bastırdı. Ama elbette ki hiçbir şeye yaramamıştı. Karnı gurulduyordu ve acıktığını hissediyordu. İstemeden de olsa ve buna lanet etse de, gelecek olan sıcak yahniyle beyaz şarabı sabırsızlıkla bekliyordu.

Genelde beyaz şarap içmezdi. Aslında şarap içmezdi. Annesi, balolarda, ziyafetlerde ve bu tür özel şeylerde içmesine izin verirdi. Ama içerse de kırmızı içerdi. Beyazı çok fazla denememişti. Şarabı seviyordu; ağızda bıraktığı hafif tatlımsı ve acımsı tadı...

İç çekerek ellerini başından çektiği sırada kapıdan içeriye biri girdi. Bu giren kişi, tam da Alina'nın tahmin ettiği gibi, ellerinde tepsi ve yemekler olan Kyron'du. Yüzünü hafifçe düşürdü ve gözlerini ondan kaçırdı. Onların verdiği yemeği yemek bile ona utanç silleleri savuruyordu.

Kyron bu sefer kapıyı kapattı ve kızın yanına daha çok yaklaştı. En son, Alina'nın önüne tepsiyi koyup ondan biraz öteye oturdu, duvara yaslandı. Alina'nın yemeği yemeyip öylece baktığını görünce kaşlarını kaldırdı ve beklentiyle baktı. "Ne bekliyorsun? Sana yemek getirdim."

Şafağın AnısıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin