44. Panzehir Olmak

530 69 129
                                    

Yüzü kasılıyordu, içinde köpüren duygularını baskılayamıyordu artık

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

Yüzü kasılıyordu, içinde köpüren duygularını baskılayamıyordu artık. Sabırsızdı genç adam, daha önceleri de sakin kalmakta pek becerikli sayılmazdı ama bu sefer hisleri bir başkaydı, mavinin en boğucu haliydi. Gözlerine kadar sinmiş bu his Eran'ı tamamıyla ele geçirmişti. Mu'nun sihri öylesine kuvvetliydi ki neler olduğunun yanı sıra gerçekliği bile unutturmuştu. Şimdi bildiği ve yapma isteği ile yanıp tutuştuğu üç şey vardı; Amenia'yı bul, küreyi ele geçir ve onu öldür! Üç adımlık bir maraton bekliyordu Eran'ı. Bu düşüncelerin, bütün bu hislerin kendine ait olmadığını fark edemeyecek kadar mavilikle sarhoştu.

Kalenin içinde dolanırken gördüğü her Herraden sinirlerini biraz daha germişti, patlamaya hazır bir volkan gibi kanatlarını kabartmış yürüyordu Eran. Sağa sola, önüne arkasına bakıyor her yerde bir çift pembe kanat arıyordu. Kütüphaneye, yemekhaneye ve hatta bahçeye bile bakmış ama şans bu ya, Amenia hiçbir yerde yoktu. Bir sonraki güne kadar bekleyemezdi genç adam, İro'yu o sandıkta fazla tutmak istemiyordu. Zira öfkesi ona değildi, bütün bunlara sebep olan o kızaydı. Eran'ın zihnine ekilen o fitne tohumları mavi çiçekler açarken bu deli saçması fikirlere Amenia'nın İro'yu da yalanlarıyla kandırdığını düşünecek kadar kendini kaptırmıştı. Dişlerini ve yumruğunu sıkıp sert adımlarla koridordaki pencereye yöneldi. Hava almalı, bir nebze de olsun içini soğutmalıydı yoksa ejderhalar gibi ateş püskürteceğini hissediyordu.

Dışarıdaki serin havayı ciğerlerine doldururken bulutların göğü iyice kapladığını fark etti, belli ki bu gece yağmur yağacaktı. Henüz öğle vaktinde olmalarına rağmen kara bulutlar Andarun'un tepesine gölge düşürüyordu, sanki hava Eran'ın içindeki fırtınaya meydan okuyordu. Biraz soluklanmak sandığı gibi iyi gelmedi, başı daha çok ağrıyor öfkesini kontrol etmekte daha da zorlanıyordu genç adam. İçinde kendisini yiyip bitiren o his bir türlü geçmiyordu.

"Eran!" heyecan dolu incecik bir tını koridorda yankılanırken işittiği sesle arkasına döndü. Elmacık kemikleri ona merhaba diyen, pembe gözleri gülümseyen, küçücük ağzı dişlerini sergileyen Amenia tam karşısındaydı. Bunca yere baktıktan sonra hiç umulmadık anda Eran'ı o bulmuştu. Bu nasıl bir tesadüf diye düşündü içinden, çok geçmedi mavi hissi bütün soruları yeniden gölgeledi. Çatılan kaşlarına engel olmadan baktı sadece, bir cevap vermedi.

Amenia heyecanla Eran'a yaklaşırken adım adım ifadesi de değişti. Genç adamın masmavi gözlerini görünce önce gülümsemesi uçup gitti, ardından karşılaştığı çatık kaşlarla neşeye dair bütün izleri sildi yüzünden. Yutkundu, bir şeylerin ters gittiğini anladı.

"Konuş onunla!" tekrar o ses, ama çok daha başka bir tınıydı duyduğu. Aceleciydi ihtiyar kadının sesi, bir miktar da hüzünlü denilebilirdi. Duyduğu sesle durdu, dediğini yapacaktı.

"Nerelerdeydin, seni merak ettim." Koridora bakındı, etrafta kimselerin olmadığına emin olunca fısıldamaya devam etti. "İro ile konuştun mu, Nebulio aşkına Eran sana söylemem gereken çok şey var. Ama önce," baştan kanadına kadar Eran'ı süzdükten sonra devam etti. "İyi misin sen? Canını sıkan bir şey mi oldu yoksa?"

HİDDARUN *Düzenlenecek*Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin