16. İlklerin Töreni ~Part-1~

1.1K 140 131
                                    

y

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

y.ö. 124 Hiddum Andarun Kalesi

Bütün gece bir sağa bir de sola dönmüş, kaçan uykusunu aramıştı Eran. Gözlerini yumsa bile sabaha kadar uyuyamamıştı. Üstüne bir de düşünmekten kendini alıkoyamamış, Nebulio doğmadan yatağını terk etmişti.

Her zamanki gibi sabırsızdı. Böyle uykusuz kaldığı günlerde neyi düşündüğünü unutacak kadar çok düşünmek başına zonklayan bir ağrı yerleştirirdi. Bir de dün yüzüne aldığı darbelerin acısı da eklenince zonklama tat kaçıran bir ağrı hissi oluşturmuştu.

Usulca yatağını terk ederken gözleri odanın içinde bir turu tamamlamıştı. Pencereden dışarıya bakıp bakmamak konusunda ikileme düşmüş, İro'nun dedikleri aklına gelince vazgeçmişti. Gözlerini odanın içinde gezdirmeye devam etti. Ateşi sönmek üzere olan şömine ışığı aynayı parlatıyordu. Parıltının cazibesiyle rotasını belirlemiş, kırmızı kadife halıyı çıplak ayaklarının altında hissetmişti.

İro'yu uyandırmamak için sessiz adımlarla ilerledi. Halının altında gıcırdayan tahtalara rağmen kadim dostunun uyanmadığını görünce hızlandı. Zagzosun tiz horultu sesleri eşinde şömineye bir iki kütük daha attı. Şimdi oda biraz daha aydınlanmıştı.

Dışarısı geceden farksız sayılırdı. Herrum'un yay şeklindeki atmosferi yükseliyor, yıldızlar teker teker siliniyor, günün en karanlık vaktine rağmen gök parıldıyordu. Kuzey ormanından gelen ılık esintiler bugün havanın güzel olacağının habercisiydi.

Çok geçmeden Nebulio mavi ışıkları ile Hiddum'a günaydın öpücüğünü verecekti. O zamana kadar odayı aydınlatmak dans eden alevlerin göreviydi. Çatırdayan odunların yaydığı ısı ve ışıkla daha iyi hissetmişti Eran, uykusunu almasa da bu ses huzur veriyor, onu dinlendiriyordu.

Aynanın karşısına geçince bir sandalyeye oturdu. Şömine ateşinin aydınlattığı kadarıyla yüzüne baktı. Dudağının şişliği biraz inmiş, kurumuş kan bir kabuk oluşturmuştu. Ten rengine tezat yeşil ve mor izler silik silik de olsa yanağına duruyor ona günaydın diyordu. Biraz daha umu macunu sürmeye karar verdi. Bu sabahki törende ihtişamı ile göz kamaştırmak istiyordu.

Dün yaşanan tatsız olayları temizler gibi ılık suyla yüzünü ovaladı. Açık tenindeki uykusuzluk göz altlarını yuva bellemişti. Üstelik sakalının altındaki çürükler ve patlak dudağındaki kocaman yara ile bir prenssoydan ziyade dağlardaki eşkıyalara benzetmişti kendisini.

Daha önce çok kere yüzüne darbe almıştı, çürük acısına alışıktı. Hatta kışkırtmalara ve hakaretlere de sıkça mâruz kalmıştı. Yine de gri saçlı Gama'ya neden karşılık verdiğini bilmiyordu. İro'nun dediği gibi kız yüzünden mi olmuştu bunlar? Pembe kanatlı bir Herraden kızı, bir Eria mı bunları yaptırmıştı ona? Güldü, beyaz dişleri aynada parladı. Saçmaydı bu düşünce, parmaklarını uzun saçlarının arasına atıp bir süre daha kendisine baktı.

HİDDARUN *Düzenlenecek*Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin