40. Plan -part 2-

483 85 125
                                    

Keyifli okumalar!

Günün yarısı geçip gitmiş, Nebulio dağlara yönelmişti

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

Günün yarısı geçip gitmiş, Nebulio dağlara yönelmişti. Havanın en güzel olduğu bu saatlerde herkes kendi uğraşlarıyla meşguldü. Odaları temizleyen görevlilerden kapılarda dikilen nöbetçilere yorgunluk öyle ya da böyle günün bu vaktinde herkese uğrardı. Birkaç istisna her zaman olurdu, bugün Amenia bu istisnalardan biri olarak kaleyi turlayacak kadar dinçti. Birazdan gerçekleştireceği planı için böyle olması icap ederdi.

İç sesine kulak vermişti bir kere, planı için her şey hazırdı. Bir prova yapabilmeyi veya Eran'ın da ona yardım edebilmesini çok isterdi. Elindekilere baktı, zırhının cebinde Rin, kalenin dışında ondan haber bekleyen İro ve yardımı geri çevirmeyip kabul eden Parus vardı. Kalbi deli gibi çırpınıyor, göz bebekleri her adımında küçülüyor yine de kendini daha önce bu kadar cesur ve güçlü hissettiğini hatırlamıyordu. Şayet Parus'a sorsa bir dal sativanın da ona böyle hissettireceğini açıklasa kim bilir belki de Amenia'da bu zehre başlardı.

Odaklanmalıydı, pek vakti yoktu. Parus her an buraya gelebilirdi. O gelene kadar nöbetçiyle konuşup ilk adımı tamamlamalıydı. Doğruca 23 numaralı odaya bakıyordu. "Küreyi o odadan çıkarmaya geliyorum!" dedi içinden. Ardından olabildiğince sakin yürümeye çalışarak kapıdaki nöbetçinin yanına gitti.

Miğferin altında bir çift parlak göz ne olduğunu anlamaya çalışarak ve bir o kadar da gergin bir şekilde Amenia'yı izliyordu. Amenia ise sabahtan beri söylemeyi hayal ettiği o kelimeleri düzgünce söyleyebilmek için son kez boğazını temizledi. Nöbetçiden bir kanat uzakta anca omuz hizasına erişen boyuyla artık konuşması gerekiyordu. "Dün babamın bana verdiği bilekliğimi kaybettim. Her yere baktım ama bulamadım. Büyük olasılıkla burada düşürmüş olmalıyım, içeriden onu almama yardım eder misin?" İçinden kendisine kızıyordu çünkü konuşma sırasını çorba gibi karıştırmıştı pembe kanatlı kız.

Nöbetçinin bunu fark etmediği her halinden belliydi. Daha doğrusu ne kadar tecrübeli de olsa daha önce hiçbir kızın gelip de soru sorduğunu hatta onunla konuştuğunu hatırlamıyordu. Bu yüzden Amenia'nın bir anda konuşmasına karşı hazırlıksız yakalanmıştı. Bunun yerine üzerine en ölümcül silahla atlamasını, saldırmasını tercih edeceği gergin duruşundan belliydi. Esmer teni zırhın atında bir anda suyu kaynatacak kadar sıcacık olmuştu. Amenia gibi güzel kızlarla konuşmak, nöbetçinin en büyük korkusuydu.

"Lütfen, o bana babamın hediyesi."

Aynı dili konuşsalar bile nöbetçi hangi dille ne demesi gerektiğini düşünemiyordu. Açık kalan ağzının içinde inci gibi beyaz dişleri gölgede kalmıştı. Sadece beden dili ile iletişim kurabilirdi Amenia ile, dün kızı görünce de aynısı olmuştu. Sağa sola kafasını salladı. "Bunu yapamam, odada kalanlar gelene kadar kapıyı açamam." Güçlükle konuşabildi.

"Ama onların bekleyemem, bu sefer de ben geç kalacağım." Dudağını büzdü, pembe gözlerini nöbetçinin miğferinin gizlediği yüzünden çekip zemine indirdi. Hüzünle iç çekti "Yine de siz içeriye girip benim yerime bakamaz mısınız?" son bir şans deniyordu. Nöbetçinin çekingen tavrını sezmişti, üstüne gitmeye değerdi.

HİDDARUN *Düzenlenecek*Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin