41. Kabullenmek

482 82 98
                                    

Son zamanlara yoğunlaşan işlere ek olarak internet sorunları eklenince yeni bölüm ister istemez bugüne aksadı. Beklemenize değecek bir bölüm olacağına eminim ♥♥♥

 Beklemenize değecek bir bölüm olacağına eminim ♥♥♥

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

Y.Ö 123 Herrum – Alabanos

Kim bilir kaç saat geride kalmış, Feuro sormuş Hern anlatmıştı. Anlatmaktan ağzı kuruyana kadar, konuşmaktan kalan gücü de tükenene kadar can acısı gözetmeksizin konuşturulmuştu. En sonunda bedeni ve vicdanı daha çok dayanamadı, elleri ve kanatları arkadan bağlandığı için yüzünün üstüne yığıldı, bayıldı.

Güç bela gözlerini aralarken bütün bu yaşadıklarının kabus olmasını, pembe perdeli, çiçek ve taze ekmek kokusunun harmanlandığı evinde yeni bir güne uyanmış olmayı diledi. Gördükleri her şeyin gerçekliğini acımasızca ele verdi. Demir parmaklıklara, yere içmesi ve yemesi için konulanlara bakılırsa büyük olasılıkla bir mahzendeydi.

Burasının bir mahzen olduğuna ilk bakışta inanamadı Hern. Hala bir rüya gördüğünü düşünmüyordu elbette, sadece bir mahzeni hiç böyle hayal etmemişti. Okuduğu kitaplarda, eski yıkıntılarda ve efsanelerdeki korkunç koridorlardan, kan idrar pislik ve kusmuk kokusunun harmanlandığı geniz yakan o aromadan ve şüphesiz başlarında dikilen zebani misali gardiyanlardan eser yoktu. Bir başka mahkûmun olmadığı gibi koca yerde kendi bedeninden akan kanın dışında başka bir leke de yoktu. Üstelik burası ne karanlıktı ne de ürkütücüydü; bir tapınak kadar durağan, temiz ve ferahtı. Buradan çıkmaması için üstüne kilitlenmiş gümüşi parmaklıkları görmezden gelirse buraya mahzen demek büyük bir kabalık olurdu. Koridorlar ve Hern'in içinde bulunduğu hücre de baştan sona beyazlar içindeydi, aklını uçurmaya teşvik eden bir aydınlık her yeri esir almıştı. Ne yana baksa tek bir gölge yoktu, bunun da kasten yapıldığını anlayabiliyordu. Bu sayede içerideki kişi günün hangi vakti olduğunu bilemeyecek, zamanı takip edemeyecekti. Zamanı yakalamak için sessizce içinden saniyeleri saymaya kalksa bu beyazlık denizi yüzünden bine gelmeden pes edeceğini biliyordu, başlamadan vazgeçti.

Elleri ve kanatları artık bağlı değildi. Yüzündeki yaralar kabuk bağlasa da eskisi kadar çok acımıyor diyemezdi. Birkaç gün daha acısı kalırdı, oysa söyledikleri ömrü boyunca bir daha toparlanamazdı. Ayağa kalktı, yerdeki suya ve karnını doyurması için bırakılan yiyeceklere baktı göz ucuyla. Şaşırtıcı derecede Hern'e verdikleri yemekler her gün öğle arasında iştahla yedikleri kadar leziz gözüküyordu. Ekmek tazecik ve çıtır çıtırdı, çorbası da üstünde buharlar dans edecek kadar sıcaktı. Temiz bir havlu ve bir güğüm ılık su bile koymuşlardı yanına, sanki burada zorla tutulmuyor soylu biri gibi ağırlanıyordu.

Bir önceki gün, belki de saatler önce etrafa bakarak ne kadar zaman geçtiğini tahmin etmek imkansızdı ama Hern bu kadar çok hırpalandıktan sonra neden ona işkenceye devam etmediklerini merak ediyordu. Feuro'ya anlattıklarını anımsadı; küreden ve Hiddum'a gizli gizli gittiği zamanlarda öğrendiklerini anlatmıştı. Akhin'le nasıl tanıştıklarını, ona anlattıklarının bir kısmını, bunlara nasıl inanmayışını sonra her şeyin teker teker gerçekleşmesini. Hern anlattıkça Feuro mimik kıpırdatmadan olan biteni dinlemişti, hatırlıyordu. Tüm anlattıklarından sonra Feuro gülümsemişti nihayet, dört kanatlı zebaninin tatmin olduğunu sanma gafletinde bulunmuştu Hern. Feuro ona Amenia'nın neden kürenin peşinde olduğunu sorduğunda küçük dilini yutmuş da boğuluyormuşçasına ağzı açık öylece kalmıştı Hern.

HİDDARUN *Düzenlenecek*Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin