20. Gerçek Güç part -3-

776 145 140
                                    

Ormanın Amenia'ya oldukça yakın kuzey sınırında rüzgâra eşlik eden ok sesleri yankılanıyordu

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

Ormanın Amenia'ya oldukça yakın kuzey sınırında rüzgâra eşlik eden ok sesleri yankılanıyordu. Eran, en yakın medeniyet olan Andarun Kalesi'nden oldukça uzakta kendisini gücüne kaptırmış durumdaydı. Ne kadar süredir buradaydı bilmiyordu ama Nebulio batıdaki dağlara yönelmiş, gölgesi iyice uzamıştı.

Ne kadardır burada olduğunun bir önemi de yoktu, bir tane bile sülin avlayamamıştı. Bu gidişle kaleye eli boş dönecekti. Etrafına bakındı Eran, mor kürklü pukkalar ağaçların en tepsindeki dallara tırmanmışlardı, yerde çığıran böcekler dışında bir hayvan da yoktu. Etrafta biraz dolaşıp av hayvanı arasa da bulamamıştı. Sonunda bir sülin bulana kadar telekinezi gücüyle antrenman yapmaya karar vermişti. Üstelik burada kimse onu rahatsız edemezdi.

Bedenindeki gücü zihniyle odaklamak konusunda çocukluğundan beri oldukça yetenekliydi. Gözlerini yumup derin bir nefes aldı, bu sefer ne kadar geliştiğini kendi gözleriyle görmek istiyordu. Odaklandı. Damarlarında akan kana eşlik eden enerjiye odaklandı. Parmak ve kanat uçlarından, kılcal damarlarından taşıyordu enerji. Zor olan şimdi başlıyordu. Bu enerjiyi kontrol edip yönlendirmeliydi. Çatılan kaşlarının ardından gözlerini açtığında göz rengi daha önce olmadığı kadar parlak renkte kırmızıya dönmüştü. Etrafındaki en küçük hareketi dahi görebilecek kadar hassas bir görüş yeteneği bahşediyordu kırmızı rengi. Bütün gücünü ellerine odakladığında kırmızı rengine spektrumdaki diğer renkler de eşlik etmeye başladı. Gözleri kâinattaki bütün renklerden bir parça taşıyordu artık. Ağaçların ardını dahi görebiliyordu. Elleri ve gözleri, Eran'a göre sahip olduğu bütün yetenekleri bu iki organa borçluydu.

Kanatlarını bedenine yaklaştırıp yayını sol eline aldı. Yerde duran kütüklerden birini gözüne kestirdi, sağ eliyle enerjisine odaklanarak boyu kadar kütüğü telekinezi gücüyle havaya fırlattı. Kütük tepesindeki ağacın dallarını kırıp yapraklarını dökerek son sürat havaya yükseliyordu, kütüğün peşinden uçmaya başladı. Kanat çırparken bir yandan sadağındaki okları yaya yerleştirdi. On beş kanat açıklığı uzağındaki kütük ıslık sesiyle üzerine saplanan her ok darbesiyle küçük büyük parçalarına veda ediyordu. Saniyeler içinde sadağındaki bütün okları fırlatmıştı Eran, kütük hala tek parça havaya yükseliyordu. Yeterli değildi.

Havaya yükselirken enerjisinin daha da arttığını hissetti. Hedefini yere düşürmeden önce parçalarına ayırmak istiyordu. Belindeki küçük bıçakların bir kısmını bütün gücüyle fırlattı. Bıçaklar döne döne kütüğe saplandığında hedefi çatırdayarak parçalanmıştı. Eran kahverengi kanatlarını çırpmayı bırakıp yere konunca talaştan bir konfeti yağmıştı tepesine. Şimdi tatmin olmuştu.

Yere düşen molozlar arasında silahlarına baktı, oklar parçalanmış bıçaklar kullanılamaz hale gelmişti. Arflar içinde ne kadar da güçlenmişti Prenssoy Eran! Gar'hun'un az önce yaptığını görmesini isterdi. Elindeki yayı bir kenara fırlattı, okları olmadan yay bir işe yaramazdı. Neyse ki küçük bıçakları ve kılıcı vardı. Gerçi bıçaklarından da kala kala üç tane kalmıştı. Sülin avlamak için bıçaklarını fırlatabilirdi. Bıçakları bitince uçup kılıcını kullanırdı. Kılıcı bile olmasa güçlü elleri ve kemik bıçakları olan kanatları her zaman yanında olacaktı. Sülin gibi çevik bir hayvanı uçarak yakalamak oldukça zor olsa da Eran bunu da başaracağına emindi.

HİDDARUN *Düzenlenecek*Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin