47. Kurtarıcı -part 1-

345 70 85
                                    

Rüzgar saçlarını savururken gözlerini araladı, hala etrafını bulanık görüyordu

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

Rüzgar saçlarını savururken gözlerini araladı, hala etrafını bulanık görüyordu. Gözlerini yakan parlak ışıkla iyice kendine geldi. "Hay kanadına..." diyerek öksürdü. Kulakları çınlıyor, bedenindeki yaralar sızlıyordu. Ne ara bayıldığını bilmiyordu Eran, hala ejderhanın parlak gümüş sırtına sıkı sıkı sarılmış uçuyorlardı. Güç bela doğrulduğunda ilk önce korkunç bir acı saplandı başına ardından gözleri karardı. Elini şakaklarına götürüp söylendi. Bu korkunç ağrıya yaralar mı, Mu'nun gücü mü yoksa zehirli iğne mi sebep olmuştu bilmiyordu. Ortaya karışık sövüyordu genç adam.

Nihayet doğrulup peşlerinde biri var mu diye bakmayı başardı. Sağı solu, önü arkası boştu. "Kesin bir kanat çeviriyordur o alçak Mu," diye söylendi, hemen arkasında onu kovalayan birilerini görmeyi bekliyordu. Mu'nun adı lügatinden geçince aklına gelen ilk şey parlayan taş oldu. Amenia'nın başı dertteydi, onu bulmalıydı. Kalbi hızlanırken nerede olduklarına anlamak için etrafına baktığında hemen altlarındaki yeşil dalları gördü. "Neden bu kadar alçaktan uçuyor bu ejderha?" diye kendi kendine sordu. Elini uzatsa ormanın bin bir yeşili avuçlarına serilecekti. Sanki Eran'ı anlamış gibi silkelendi ejderha, uzun boynunu çevirip sağ gözüyle genç adama baktı. Burnundan ince bir tabaka duman çıkartıp kanatlarını bedenine yaklaştırdı. Eran'ın uyandığını görüp dalışa geçti.

"Yavaşla! Ağaca çarpacaksın!" Bir anda son sürat hızlandı ejderha, dalların arasında rüzgarla dans ederek uçmaya başladı. Neler olduğunu anlamlandırmak bir kenara canavarın sırtından nasıl düşmediğini bile bilmiyordu Eran. Hızlı gitmeleri Amenia'yı daha erken bulmak için iyi olsa da bu süratle bir yerlere toslamaları işten bile değildi. Üstelik daha önce bir ejderhaya bu şekilde de binmemişti Eran, ağzından çıkan bir kelimenin onu hızlandırdığını sandı. Ne derse yavaşlayacağını düşünüp "Hop... çüş... dur... pus... tus... çus..."gibi gittikçe anlamsızlaşan birkaç ses çıkarttı. Hiçbiri ejderhayı yavaşlatmadığı gibi kanatlarını çekiştirmek bile işe yaramamıştı. Pes edip canavarın sırtına iyice yapıştı Eran, bu hızda savrulmamak için sıkı sıkı tutunurken bir anda yere kondu ejderha. Daha ne olduğunu anlamadan yeri boyladı genç adam.

Yerden kalkıp toparlandı, düşündüğünden daha az canı yansa da ejderhaya kaşlarını çatıp bakmayı ihmal etmedi. "Ne halt kanatlıyorsun sen!" diye çıkıştı, bir an için İro ile tartıştıkları zamanlara benzetti bu anı. "Yaralı olduğum yetmiyor gibi sırtından atıyorsun beni," sözünü bitirmeden etrafını taradı gözleri. "Hangi kandı kopasıca yerdeysek! Sana Andarun'a dedim, ormanın kuytu bir yerine uçur beni demedim!" Bir ejderhayla konuştuğunu unutmuştu Eran, anlamayan bakışlarla homurdanan yaratığa laf anlatmaya çalışıyordu. "Ben, ne saçmalıyorum..." gözlerini yumup iki eliyle yüzünü sıvazladı. Aklını uçurmuş gibi hissediyordu. "Amenia'yı bulmam gerek, Andarun'dakileri uyarmak gerek," mırıldandı birbirinin tıpkısı ağaçlarla çevrili alana baktı. Kalenin nerde olduğunu bulabilirse kalan yolu kendisi de gidebilirdi, ejderhaya laf anlatmaktansa uçmak veya yürümek daha az zahmetli olurdu.

HİDDARUN *Düzenlenecek*Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin