14. Mavi İzler (part -2-)

1.1K 153 174
                                    

y.ö. 124 Hiddum; Andarun Kalesi

Hava çoktan kararmış, sümbül kokulu mumlar koridorları aydınlatmaya başlamıştı

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

Hava çoktan kararmış, sümbül kokulu mumlar koridorları aydınlatmaya başlamıştı. Herradenlerin kendi katlarına vardığı sırada Gar'hun, Eran'ı kolundan çeke çeke kendi odasına götürmüştü. Peşlerinde uçarak onların hızına yetişmekte zorlanan İro nispeten geride kalmış, artlarından gelerek altın kanat motifli odanın kapısını kapatmıştı. Bu İro'ya birkaç gün evvel Gar'hun zehirlendiği olayı anımsatmıştı.

Gördüğü altın şamdanlar zihninde pekişirken Eran'ın hırpalanmış bedenini çekiştiren Gar'hun'a bakıyordu. Koridorları aşıp gelirken hızını alamamış odada da aynı sürat ile ilerliyordu. Belli ki öfkesi adımlarına yansıyordu. Ahşap kapının menteşeleri birbirine temas edince çatılan kaşları ile sağ gözündeki yara izi daha belirgin oldu. Yüksek sesle konuşacağı zaman mimikleriyle de bağırırdı Gar'hun. Şimdi İro sessizce, Eran'ın işiteceği sözleri dinlemek için Gar'hun'un yöneldiği koltuğun yanındaki masaya tünemişti.

"Aklım almıyor Eran! Nasıl olur da böyle bir günde, üstelik bu kadar saçma sapan bir hareketle, gönüllü Gamalardan birisiyle kavga ediyorsun? Aklını mı kaçırdın!" Gar'hun'u ilk defa bu kadar gergin görüyordu Eran. Alnındaki kırışıklıklar bile gerilmiş, dipleri griden beyaza dönen saçlarını serbest bırakmıştı. İlk defa öğretmeninin saçlarını omuzlarına temas ederken görüyordu. Gerginliğini anlamış bir cevap vermeden sözlerine devam etmesini beklemişti.

" Şu haline bak! Sen kendine bir prenssoy diyor musun? Yeni bir grup geliyor ve sen hiç düşünmeden kanadıyla sana çarpan birisine saldırıyorsun Eran! Şimdi o Gama yanlışlıkla oldu derse ne yapacağız?" Gri kanatlarını bedenine yaklaştırıp odasındaki yumuşak minderli koltuğa yaslandı. Neyse ki altın şamdanlarla süslü odasının duvarları ses geçirmeyecek kadar kalındı. Bağırarak konuşuyor, sabrı sınanıyordu prenssoy eğitmeninin. Daha aslan saldırısında yaptıkları unutulmadan, kraliyet elçisi Şalem karşısında bir Gama'yı yaralamakla Eran iyiden iyiye kötü bir izlenim yaratmıştı.

Gar'hun, Eran'ı eğitmek için çok uğraşmıştı, öğrencisi prenssoyluğunu kaybedebilirdi. Önemli olan bütün bu eğitimler ya da ileride olacak olan kralın akıl hocası olmak değildi. Eran'a gerçekten değer veriyor, onu oğlu gibi görüyordu.

"Otur Eran, otur ve bunu neden yaptığını söyle. Ve İro, sen neden engel olmadın bu olanlara?" Bu sefer konuşma sırasının kendisine geçmesini istemiyordu Eran. Sarı ile mavi arasında dönüp duran göz rengi ile bunu neden yaptığına verecek bir yanıt arıyor, içindeki öfkesini bastırmaya çalışıyordu. Kahverengi kanatlarını bedenine yaklaştırıp oturduğunda ise hali hazırdan bir cevap ağzından çıkıp havaya karışmıştı.

"Sen de gördün Gar'hun. Önce o sataştı. İlk hamleyi ben mi yaptım? Kanadı ile bana vurduğunu herkes gördü! Söylesene İro, sen de gördün değil mi?" Çıt çıkartmayan zagzosuna baktığında Gar'hun ile aynı göz rengi gibi aynı öfkeyi ve hayal kırıklığını da paylaştıklarını görmüştü.

HİDDARUN *Düzenlenecek*Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin