14. Mavi İzler (part -1-)

1K 144 211
                                    

y.ö. 124 Hiddum; Andarun Kalesi

Zamanın akışkanlığını yitirip pıhtılaştığı bazı anlar vardır

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.


Zamanın akışkanlığını yitirip pıhtılaştığı bazı anlar vardır. Hareketler ağır çekimde gerçekleşir, yer çekimi bir süreliğine etkisini yitirir, hisler öyle yoğun yaşanır ki öfke perdesi düşünceleri ele geçirir. Tıpkı şu an Eran'ın havaya sıçradığında olduğu gibi her şey bir anda gerçekleşir. Düşüncelerin reflekslerin ardında kaldığı böyle anlar gibi...

Böyle zamanlarda Eran da hemcinsi çoğu erkek gibi bir sonraki adımı düşünmeyi çoktan bırakır, içindeki öfkenin onu ele geçirmesine izin veridi. Gözünü kan bürümek terimini fiilen gerçekleştirmek için can atar, beyefendi ve karizmatik Prenssoyluğunundan geçici olarak istifa ederek kahverengi kanatlı bir canavara dönüşürdü. Daha çok, ergenlik zamanlarında hiç bir zaman var olmayan ailesiyle alay edildiğinde böyle vahşileşirdi. Karşısındaki gri saçlı Gama'ya saldırırken kendisini zincirlerini parçalamış siyah aslan gibi hissetmişti. Daha önce bir çok Herraden ona sataşmıştı ama Eran her seferinde alttan almış, duygularını bastırabilmişti. Bugün ise son damlayla o bardak taşmıştı.

Şimdi ise kendini fitili ateşlenmiş bir barut fıçısı gibi hissediyordu. "Ne cüret!" beyninde yankılanan ve ona saldırı hakkını veren söz tam da buydu. Gözlerinin mavisi alev alev yanıyor ona "Hadi ne bekliyorsun! Saldır!" dercesine bakan koyu gri gözlere bakıyordu. Her iki taraf da sanki arflardır bu anı beklemişti. Eran'ın havadaki bedeni yere doğru hızla ivme kazanırken Parus gardını almıştı.

Kahverengi kanatlarını yelpaze gibi açmış, Parusu gölgede bırakarak bütün ağırlığıyla tepesine çökmüşü. Ağır ağır ilerleyen saniyeler içinde etraflarındakiler birer adım geriye çekilmeye zar zor fırsat bulabilmişlerdi. Gri kanatlı Gamayı, sırtındaki çantayla birlikte gümbürtüyle yere düşürmüştü. Ne Desan ne Gar'hun ne de diğer yüksek rütbeli Herradenler veya Hiddarunlar iki gencin hızına yetişebilmişti.

Eran, havaya sıçrar sıçramaz İro, tünediği dal kırılmış gibi irkilerek prenssoyun omzunu terk etmişti. Neler olduğunu o bile anlayamamış, uyarı çığlığı ile kanat çırpabilmişti. İro içinden "Nasıl olur da Eran böyle basit bir kışkırtmaya karşılık verir!" diyordu. Böyle saçma bir nedenden kavga mı olurdu? O saniyelerde Eran'ı tanıyamamıştı, sanki arflardır dost olduğu Hiddarun birden barbarlaşmıştı. Hiç bir şeye anlam veremiyordu, şaşkınlık ve hüsranla gagası kilitlenmiş tek laf edemiyordu.

Parus, Eran'ın darbesiyle yere düşeceğini fark edince yıllardır eğitimi aldığı düşüş tekniğini ilk kez bir Hiddarun üzerinde denemişti. Gri kanatlarını kabartıp düşüşünü hafifletmiş, prenssoyun iki elini havada yakalayarak kendisine çekmişti. Bu sayede peşinden Eran'ı da yere indirmişti. Artık iki genç adamda silahlarını kullanamazdı. Tam tepesinde duran Prenssoy ile aralarında bir karış mesafe anca vardı. Şimdi yapması gereken sol kanadını gerip hızla yarım daire çizerek üste çıkmaktı. Tabi bu sırada iğrenerek baktığı genç adamın sakallı yüzündeki güzel burnuna kafasıyla vurup saf dışı bırakacak, ardından ellerini siyah zırhının koruduğu boynuna dolayarak nefesini kesecek kadar boğacaktı. İlk defa bir Hiddarun ile dövüşüyor olması galip gelmesine engel değildi, planı yörüngesinde sabit bir gezegen gibi ilerleyecek, prenssoyun acı içinde kıvrandığını işitecek bütün arf boyunca bunu herkese hatırlatacaktı.

HİDDARUN *Düzenlenecek*Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin