24. Kanat, Üçen ve Göz -part 1-

958 137 101
                                    

y

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

y.ö. 123 Hiddum-Andarun Kalesi

Nebulio'nun mavisi kale duvarlarını griye boyarken bir kelime daha okuyacak hali kalmamıştı Eran'ın. Gar'hun'un eğitim adı altında çektirdiği işkence anca bitmişti. Yorgun zihni, aç karnı, çatlayacak kadar ağaran başı ve omzundaki sızlayan yarasıyla İro ile birlikte yemekhaneye gidiyorlardı. Makton saldırısından sonra İro nihai tüneği olan Eran'ın sağ omzundan bir süre mahrum kalacaktı. Havada süzülerek kadim dostunu takip ederken zihninde akan film şeridinde leziz yemekler başroldeydi.

"Az pişmiş sülin, yanında ızgara balçık kamçılısı" ki sözüm ona İro için tatlı su balıklarının en lezzetlisi olduğuna şüphe yok, "belki makton birası, ama soğuk..."

"Yine mi açlıktan mırıldanıyorsun İro? Ah, unuttum senin için hava hoş tabi; ben onca kitabı okurken sen tünediğin yerde uyukluyordun. Gar'hun, her zamanki gibi beni cezalandırıyor! Verdiğim her yanlış cevap için defalarca aynı şeyi okumam yetmedi bir de azar işittim. Bir Prenssoy tarihini çok iyi bilmeli!" son cümlesinde sesi ve hareketleriyle Gar'hun'u taklit etmişti. Bu taklitle İro kıkırdamış, kanat çırparak Eran'a yaklaşmıştı. "Tarihi iyi bilmeliymişim," homurdanırken yüzü düşmüştü. Kendi geçmişimden bihaberken tarih benim neyime, iç sesiyle söylediklerini İro duyamamıştı.

"Şu haline bak Eran, taklit yapa yapa iyice Gar'hun'a benzedin; onu gibi çattın kaşlarını. Sağ gözünde pençe izi eksik, bir de gri kanatlar." Eran'ın somurtma nedenini açlıktan sanmıştı. Sonuçta aç, açın halinden iyi anlardı. "Hadi, yemekhaneye gidelim de yemekler bitmeden karnımızı doyuralım. Gar'hun yüzünden kahvaltı da yapamadık, böyle ağır ağır yürürsen akşama kadar aç aç gezeriz yoksa. Daha zagzosunu doyuramayan Prenssoy halkını nasıl doyurur derler sonra," diyerek gülmüştü.

Eran, gülüp geçmiş sözlü bir cevap vermemişti. Yemekhaneye giderken geçmek zorunda olduğu o meşhur Cennet Koridorundaydı. Daha çok cinnet nedeni olan bu koridorda yürürken sağlı sollu simetrik kapılara göz ucuyla bakmıştı. Şu an belki de o odalardan birinin içinde pembe kanatlarıyla Eran'ı hayata bağlayan kız vardı. Amenia; belki sağdaki odada, belki de en sondakinde... Gözleri iradesinden bağımsızca kapılara bakıyordu, ya ondadır ya bunda der gibi. O zaman keşfetmişti her kapının üzerinde bir numara, dört isim olduğunu. Yedi, sekiz, dokuz numaraların altında Herr harfleriyle altın levhaya kazınan hiçbir isimde kız yoktu. On, on bir... On birin tam altında üzeri karalanmış harfleri zar zor seçmişti gözleri; A-M-E-N-İ-A.

Gözlerinin rengi yeşil ve mavi arasında kulaç atarken aklına takılan sorularla kaşları çatılmış, adımlarını hızlandırmıştı. Neden kızın adı karalanmıştı ki? Onca zaman erkekler arasında mı kalmış, şimdi de ona özel bir odaya mı taşınmıştı yoksa? Yoksa şu gri saçlı genç Gama, Amenia'ya bir şey mi yapmıştı? Her ne olduysa pembe kanatlı kız burada değildi, Amenia'nın artık Cennet Koridoruna açılan odalardan birinde kalmadığını anlamıştı.

HİDDARUN *Düzenlenecek*Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin