Bölüm 2- 03 / SETH: ÖNEMLİ, GÖZ KAMAŞTIRAN

438 53 30
                                    

Gerçek aşk, özveri ve umutları için sonsuzluğa ihtiyaç duyar. Hem sonsuz büyükten hem de sonsuz küçükten oluşur.

Vay be! Sadece... Sadece vay be!

Resmen nutkum tutulmuş ve çocuğa öylece bakakalmıştım.

Uzundu ancak keşke sadece öyle olsaydı da onu görünce insanın aklında kalan tek şey sırık gibi bir boyu olduğu olsaydı. Ancak geniş omuzları ve spor salonunda saatler harcanmadan sahip olunamayacak bir de bedeni vardı. Özgüvenli duruşundan, etrafına hâkim havasından ve güçlü adımlarından buram buram erkeksilik yayılıyordu. Koyu kumral saçları ne uzun, ne de kısaydı. Kendi haline bırakışmış doğal bir karmaşaydı. Mükemmel, seksi ve can acıtacak kadar güzel bir karmaşa...

Siktir! Sırf ona bakarken bile Patrick ile aylarca sevişerek elde etmeye çalıştığım o orgazm yolunu resmen yarılamıştım.

Çıkık elmacık kemikleri, uğruna boktan şiirler yazabileceğim geniş ve dolgun dudakları ve o an bir arkadaşını selamlarken yüzünde oluşan şahesere bakılırsa, kalbimi hoplatacak bir gülümsemesi de vardı. Üstelik tüm bunlar yetmiyormuş gibi iki yanağında birden oluşan hafif gamzeye kısacık bir an "Yuh artık be!" der gibi kaşlarımı çatarak bakmaya başlamıştım. Bazı insanlar bir şekilde bunu başarabiliyorlardı işte. Edwin'de onlardan biriydi aslında ama bu seviyede değil. Kolay kolay kimsenin bu seviyede olabileceğini de sanmıyordum pek. Bir yere giriyorlardı ve saniyeler içinde tüm ilgi odağı haline gelebiliyorlardı.

Sonra yemin ederim ki havada moleküler düzeyde bir şeyler değişti sanki ve arkadaşıyla konuşurken bir an yavaşça kafasını kaldırıp, nerede olduğumu biliyormuş gibi direkt olarak bana bakmaya başladı. Nefesim kesilmiş, soluklarım düzensizleşmişti. Kalbim göğsümde öyle bir gümbürdüyordu ki etrafımdakilerin duymuyor olmaları imkânsızdı sanki. Gözleri gözlerim arasında gidip gelirken bakışlarımı artık ondan çekmem gerektiğini biliyordum ancak beynim, bedenimle koordineli olarak çalışmayı çoktan bırakmıştı. Çarpılmıştım sanki. Sonra bir mucize oldu ve bana hafifçe gülümsedi. Öyle alaycı ya da neden ona baktığımın farkında olan küstah bir gülümseme değildi bu. İçten, samimi ve sıcaktı. Ona aynı şekilde karşılık vermemek gibi bir seçeneğim zaten olamazdı.

Bakışlarımı ancak birkaç saniye sonra sarışın, güzel bir kızın yanına gelip ona sahiplenici bir tavırla sarılmasıyla üstünden alabildim. Dişi aslan belli ki bölgesini –erkeğini- işaretliyordu. Tavrı o kadar ortadaydı ki bir an sonra çocuğun etrafına işerse şaşırmazdım.

Aradan iki dakika geçtikten sonra –tam olarak iki dakikaydı çünkü içimden sayıyordum- tekrar onu bulma ümidiyle etrafta gezindi bakışlarım. Elbette az önce durduğu yerde değildi ancak tıpkı onun da yaptığı gibi nerede olduğunu bilmek için belirli bir içgüdüye sahipmişçesine onu bulmam sadece saniyeler aldı ve anında göz göze geldik. Yanındaki kız kim bilir neredeydi ve o an garip bir şekilde umurumda bile değildi. Bu çocuktan alabileceğim sadece buydu biliyordum. Belki yaşlı bir kadınken zaman zaman aklıma gelebilecek ve "Ne çocuktu be!" diyebileceğim zararsız bir bakışmanın kimseye zararı yoktu. Yani olmasa iyi olurdu çünkü bu hayatımda ilk ve muhtemelen son kez böyle bir anı deneyimleyişim olmalıydı.

Geriye kalan sürede ne zaman ona baksam göz göze gelmeye devam ediyor, ya da ona bakmadığım ve sanki çok ilginç bir şey görmüşüm gibi yerdeki parke kaplı zeminin dizilimini, pencerelerdeki perdelerin rengini ve ilk defa gördüğüm bir türmüş gibi etrafımdaki insanları izlemeye devam ederken yakıcı bakışlarını üstümde hissedebiliyordum.

İntikam KırmızısıWhere stories live. Discover now