Bölüm 3 -32 / BAŞ BELASI

232 49 6
                                    

Maruz kaldığımız seslerin dokusunu içselleştiriyoruz biz. Başka insanların iç dünyalarına ilişkin karmaşık hikâyelere uzun süreler boyunca maruz kaldığınızda bilinciniz yeniden şekilleniyor. 

Daha önce hiç H&D Group'un kapısından içeri girmemiş, hatta sanırım önünden bile geçmemiştim

Oops! This image does not follow our content guidelines. To continue publishing, please remove it or upload a different image.

Daha önce hiç H&D Group'un kapısından içeri girmemiş, hatta sanırım önünden bile geçmemiştim.

Yani asansörle katlarını geçmiştim tabi ama bu sayılır mıydı emin değildim.

Binanın son sekiz katı da Vincent'ın şirketinindi. Ve şansıma bugün ofiste olacağını ve toplantıları olduğunu biliyordum.

Asansöre bindiğimde bir an Vincent'a kolaylıkla ulaşamayabileceğimi fark edip endişelendim. Muhtemelen onun gibi elimi kolumu sallayarak birinin ofisine girmek kolay olmamalıydı. Hele ki Vincent gibi birinin ofisine. Ancak bu düşünceyi cesaretimi kaybetmeden kafamdan kovaladım.  En azından hangi kata çıkmam konusunda kararsızlık yaşamadım. Ofisinin, süitin bir alt katında olduğunu biliyordum ve duraksamadan otuz dördüncü katın düğmesine bastım.

Ancak hiçbir şey olmadı!

Ah! Hadi ama...

Bu kez şansımı şirketin ilk katı olan 28'den yana kullandım ve kapıların bir "tink" sesiyle kapandığını duyduğumda cidden elimi kolumu sallayarak Vincent'a ulaşamayabileceğimden neredeyse emin oldum.

Asansördeyken aynaya bakıp üstümdeki siyah kaşe montum ve aynı renk kısa elbisem ile topuklu çizmelerimle ortamda sırıtmayacağımı düşündüm. Yani en azından fazlasıyla? O gün Nirvana konser tişörtüm ve deri eteğimi giyinmediğim için içimden elimi sıkıp kendimi tebrik ettikten sonra saçlarıma takıldı gözüm. Yine özellikle açık bırakmış olmamın Vincent'ın böylesini daha çok sevdiğine dair gözlemlerimle bir ilgisi yoktu tabi? Dalgalar halinde neredeyse belime kadar geliyordu ve rengiyle dikkat çekici olsa da en azından derli toplu duruyordu.

Nihayet asansörün kapıları açıldığında kendimi kahverengi ve krem tonlarında İtalyan mermerinden oluşan geniş bir lobide buldum. Tavandan sarkan modern nikel aydınlatma armatürleri dekorasyonda en ufak bir cimriliğe gidilmediği kanıtlıyor gibiydi. Karşımdaki turnikeleri görünce bir an için duraksadım. Her birinin önünde bir kart okuyucu vardı elbette. Onların ilerisinde ise üstündeki kocaman duvarda simsiyah oniksler gibi parlayan kalın, erkeksi harflerle H&D GROUP yazan bir resepsiyon masası vardı.

Cesaretimi kaybetmeden turnikelerin yanındaki güvenliğe doğru ilerledim.

"İyi günler." dediğimde sanki bir terörist olma ihtimalimi değerlendirir gibi bir an dikkatle inceledi beni. Ve hızla bir tehdit oluşturmadığıma kanat getiren yumuşamış yüz ifadesine kaşlarımı çatmamak için tüm irademi kullandım. Çünkü esasen patronuna edecek iki çift lafım olduğu için buradaydım. Yani muhtemelen o an oradaki en büyük tehlikeydim.

İntikam KırmızısıWhere stories live. Discover now