Bölüm 2 - 15 / "O"

307 50 36
                                    

Eğer telif yemeden kullanabilecek olsaydım kitap için yaptığım tanıtım videosunda seçeceğim şarkı bu olurdu ve sanki özellikle bu bölümde bu şarkıyı ekliyor olmama tesadüf değil gibi? Her bölüm başına eklediğim alıntılar da öyle. Bu bölümdeki alıntıyı eklemek için resmen sabırsızlanıyordum. Kitap iyice yoğuruldu sanki karakterleri yeterince tanıdık, geçmişte yaşanan her şeye fazlasıyla da hakimiz, artık şekil vermeye de başlayalım bakalım 😉 Yalnız siz okumaya başlamadan önce minikcik bir şey daha eklemek istiyorum. Ben şahsen kitaplarda aşk üçgenleri okumaktan nefret ettiğim için yazmayı da tercih etmiyorum. Bölüme başlamadan önce ileride bizi böyle sürümcemeler beklemediğini söylemeliyim sanırım. Ancak benim ileri ki bölümlerde yazarken gittiğim doğrultu da belli. Yine de bir gün belki yazarken daha da fazla ilerlemeden, her şey yerine oturduğunda sizden de bu konuda, yani bir seçim yapacak olsanız hangisi olurdu şeklinde minik bir yardım alabilirim. Çok uzattım sıkmayayım keyifli okumalar...

Şiddetle başlayan hazlar, şiddetle son bulurlar. Ölümleri olur zaferleri. Öpüşürken yok olan ateşle barut gibi...

Yol boyunca Seth'in sinirlerimi yatıştırmak için özellikle konudan uzak durmaya çaba sarf ettiği sohbetler açmaya çalıştığının farkındaydım

Oops! This image does not follow our content guidelines. To continue publishing, please remove it or upload a different image.

Yol boyunca Seth'in sinirlerimi yatıştırmak için özellikle konudan uzak durmaya çaba sarf ettiği sohbetler açmaya çalıştığının farkındaydım. İşin güzel tarafı işe de yarıyordu. New York'a vardığımızda Karındeşen'le yüzleşmeye hiç olmadığım kadar hazır, cesaret ve kararlılıkla doluydum. Kaybedecek hiçbir şeyim yoktu ne de olsa. Daha ne yapacaktı ki? 

Metropolitan Sanat Müzesi'ne kısaca Met'de denirdi. Müzeye daha önce defalarca gitmiştim. Müzede Picasso'dan Degas'a kadar dünyanın en önemli sanatçılarının eserleri yer alıyor ve sanat koleksiyonu ile dünyanın en önemli müzelerinden biri olarak kabul ediliyordu. Elbette favorim müzenin 684 numaralı odasında sergilenen İtalyan müzisyen Bartolomeo Cristofori 1700 yılında icat ettiği piyanonun 1720 yılında yapılan örneğiydi. Ancak her defasında Met'in büyüleyici dış güzelliğiyle de etkilenirdim. Devasa beyaz sütunlarla süslenmiş tarihi binanın dış cephesi bana kendimi sıkıcı bir müzeye değil de, her defasında tarihi görüp tanıklık edebileceğim görsel bir şölen sunacak eski bir saraya giriyormuşum gibi hissettirirdi.

Central Park'ın doğu ucunda yer yer alan Met'e geldiğimizde planımız; Seth pikabı park etmek için bir yer ararken, benim gidip profesörü bulmamdan ibaretti. Bunu elbette kendi başıma halledecektim. Varlığının yakınlarda olduğunu bilmek bile bana cesaret vermeye yetiyordu zaten. Arabadan dışarı çımadan önce dudaklarıma aklımı dağıtmama yardımcı olacak bir öpücük kondururken, "Ben buralarda olacağım. İşin bitince haber ver." dedi.

Kafamı sallayarak onu onaylayıp, kendimi dışarı atarak hızla müzeye doğru gitmeye başladım. Adımlarım kendinden emin, duruşum ise bence yeterince kararlıydı. Ancak müzenin önünde uzanan merdivenleri çıkarken bu basamakların hep bu kadar fazla mı olduğunu merak ederken buldum kendimi.

İntikam KırmızısıWhere stories live. Discover now