Bölüm 2 - 14 / ÖLÜM

292 45 8
                                    

"Ölüm yaşamımızın iki ucundan tutmakta: Yaşlılık ölüme, çocukluktan daha yakın değildir."

Ölüm bir şekilde hayatımıza asla girmeyecekmiş gibi yaşarız günlerimizi

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

Ölüm bir şekilde hayatımıza asla girmeyecekmiş gibi yaşarız günlerimizi. Sanki bizden hep uzak duracakmış gibi. Belki de bir yakınımızı kaybettiğimizde yaşadığımız inkârın sebebi de budur... Kim bilir? Ancak arada kıyısından köşesinden, dokunulmaz sandığımız hayatlarımıza girmesi hatırlatıcılarımızdan biri olur çıkar ve bir süre için bize aslında sadece bir kalp atımı sürelik o mesafede olduğunu hatırlatır.

İşte o hafta sonu koşudan gelip de duşa girip çıktıktan sonra Edwin'den aldığım telefon bana yine ölümün aslında çokta uzakta olmadığını hatırlatmıştı.

Bir solukta kendimi Edwin'in yurt odasında bulduğumda yurt görevlileri, fakülte güvenliği ve polisler tek kişilik odanın her yerindelerdi. Edwin ise kan çanağına dönmüş gözleriyle yatağının bir kenarında oturmuş sanki onların farkında bile değilmiş gibi resmen kendi düşüncelerinde boğuluyordu.

Bir an bile duraksamadan, beni durdurmaya çalışan ve kim olduğumu soran insanlara aldırmadan hızla yanına gidip ona sıkıca sarıldım. Dönüp bana bakmadı bile ancak elbette yanında olduğumun farkındaydı.

Bu durumlarda söylenebilecek tüm sözlerin anlamsız olduğunu biliyordum o yüzden tek bir söz bile çıkmadı ağzımdan ancak Edwin bir süre sonra içini gittikçe kaplayan o boğucu hislerden kurtulmak ister gibi konuşmaya başladı.

"Geceyi birlikte geçirdik... Sadece birer kahve almak için dışarı çıkmıştım ve geri döndüğümde..." derken kafasını bu olanlara inanamıyor gibi iki yana sallıyordu.

Sertçe yutkunduktan sonra ağlamak üzereymiş gibi boğuk çıkan sesiyle, "İçeri girdim ve ona seslendim, suyun hala açık olduğunu duyabiliyordum ve belki... Belki de beni bu yüzden duymuyor diye düşündüm."

Bakışlarını nihayet bana çevirdiğinde orada derinlerde bir yerde ona musallat olan pişmanlığı görebiliyordum. O an, onu o kadar iyi anlıyordum ki... Kafasından onlarca "Belki" ile başlayan soru geçiriyordu. Belki dışarı çıkmamalıydım? Belki onu yalnız bırakmamalıydım? Belki bana cevap vermeyince içeri girmeliydim? Ve bu liste böyle uzayıp gidiyordu...

Uzanıp sıkıca elini tutarken, "Bilemezdin." dedim.

Ama elbette bana cevap vermedi.

"Ancak bir süre sonra hala banyodan çıkmayınca sorunun ne olduğunu anlamak için içeri girdim." dedi. "Ve... Ve onu yerde öylece kanlar içinde yatarken buldum."

Kafamı anlıyorum der gibi salladım. "Polis, Taylor'un dengesini kaybedip düştüğünü ve o anda öldüğünü söyledi."

Taylor, Edwin'in ara sıra takıldığı erkek arkadaşlarından biriydi. Tıpkı Edwin gibi iri yarı ve sarışın oluşuyla ve elbette cazibeli gülümsemesiyle kızların kalbini hoplatacak kadar yakışıklı bir adam olmasına rağmen Edwin gibi her iki takımda da oynamazdı. O sapına kadar bir gaydi. Şehir merkezindeki barlardan birinde garsondu. Birlikte birkaç gece geçirirler ve belki de aylarca görüşmezlerdi. Ta ki bir yerlerde birbirlerine denk gelip yine birbirlerinin aklına düşene kadar..."Tanrım..." diye mırıldandım. İşte ölüm hiç beklemediğimiz anlardan birinde peşimize düşmüyordu da neydi?

İntikam KırmızısıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin