Bölüm 3 - 5 / GERÇEKLİK

267 54 12
                                    

"Sana hiçbir zaman gül bahçesi vadetmedim ben. Hiçbir zaman kusursuz bir adalet vadetmedim.... Ve hiçbir zaman huzur ya da mutluluk da vadetmedim. Sana ancak bütün bunlarla savaşma özgürlüğüne kavuşmanda yardımcı olabilirim. Sana sunduğum tek gerçeklik savaşım."

O günün asıl sürprizi ise saat gece yarısına gelmek üzereyken içeri giren Vincent Harold Douglas'dı

Oops! This image does not follow our content guidelines. To continue publishing, please remove it or upload a different image.

O günün asıl sürprizi ise saat gece yarısına gelmek üzereyken içeri giren Vincent Harold Douglas'dı... Temple neredeyse çoktan boşalmış, hemen hemen herkes Fire'a geçmişti.

Yemin ediyorum ki daha içeri attığı o ilk adımla etrafta moleküler düzeyde bir şeyleri değiştirmiş gibi herkesin bakışlarını üstüne toplamıştı. Hemen yan tarafımda bir içki hazırlayan Amber bile içgüdüsel olarak kafasını kaldırıp Vincent'a bakmış ve "Aman Tanrım..." diye mırıldanmıştı.

Hiç duraksamadan ve özellikle kimseyle göz teması kurmak istemeden bakışlarını önünde tutup bu kez tezgâhın benim baktığım kısmına oturmuştu.

Üstünde kolları kıvrılmış beyaz keten bir gömlek altında ise koyu renk bir kot pantolon vardı ve takım elbiseleri gibi böyle günlük kıyafetleri de bu kadar kusursuzca taşıyabilmesinin haksızlık olduğunu düşünüyordum. Birini zihninizde sadece takım elbiseyle canlandırabiliyorsanız, onu böyle sıradan kıyafetler içinde görmek tuhaf hissettirmeliydi, garip ve yabancı biriymiş gibi ama böyle kışkırtıcı değil, olmamalıydı. O an kıvrılmış gömlek kolunun altında, tenine işlenmiş bir dövmenin belli belirsiz kıvrımlarını gördüm. Aklımdan ne olabileceğiyle ve vücudunun daha başka nerelerinde de dövmeleri olabileceğiyle ilgili resmen görsel bir şölen geçirirken buldum kendimi. 

Bir süre kapıya kaçamak bakışlar atarak, hemen arkasından içeriye gireceğini düşündüğüm korumalarını bekledim. Gerçi gözden kaçırmak neredeyse imkansızdı ancak kimse gelmeyince gözlerim ister istemez zaten içerideler mi diye o iki göz korkutucu adamı aradı ama belli ki Vincent bugün korunmaya ihtiyacı olduğunu düşünmüyordu. Yani zaten içeride bir elin parmakları kadar müşteri kalmıştı ve çoğunluğu kadındı. Ne yapacaktık ki ayağımızdaki topuklularla kafasını mı yaracaktık?

Sanki değişen hiçbir şey yokmuş ya da farkında değilmişim gibi hızla işime odaklanmayı seçmiştim.

Çünkü her şeyden önce Nell'in dün gece, eğer Vincent bir kez daha gelecek olursa ona kendisinin servis yapacağıyla ilgili tehdidini hatırlıyor ve Grace'in zenginler ve denklikle ilgili iç kapatıcı yorumlarına rağmen bunun Nell'i caydırmayacağını bilecek kadar onu tanıyordum.

Tam da düşündüğüm gibi tezgahın altından birkaç bardak alıp doğrulduğum an Nell'i yanımda buldum. "Aman Tanrım! Yine burada." diye ciyaklarken derin sıkıntılı bir iç geçirmekten kendimi alamadım ve onu susturmak isterken bilinçsizce sesimi yükseltip bu kez kendimi, "Zengin züppenin teki o, hatırlıyor musun biliyorum." derken buldum. Siktir! Bu da nesiydi şimdi? Nell'e resmen çıkışmıştım. Ancak listede daha üst sıralarda yer alacak başka bir sorunum olabilirdi? Bakışlarım anında Vincent'a kaydı. Tüm dikkatiyle elinde tuttuğu telefona odaklanmıştı ve beni duyduysa bile ondan bahsediyor olduğumuzu anlamasına imkân yoktu. Yani umarım?

İntikam KırmızısıWhere stories live. Discover now