Bölüm 3 - 46 / CENNET

273 49 13
                                    

Sabah tenimde hissettiğim dudaklarıyla güne başladım. Hemen arkamda yatarken ensemdeki nefes sesleri; onsuz geçen günlerim düşünülürse o güne kadar duyduğum en güzel şeydi. Evimdeydi, yatağımdaydı, benimleydi ve uzun süre orada kalması akıl sağlığım için en iyisiydi. Her sabah gözlerimi açar açmaz hissettiğim kalbimdeki o koca sızıdan eser yoktu. Kalçam çıplak kasıklarına değiyordu çünkü Vincent her zaman çıplak uyurdu ve o gün beni şaşırtmamış olması iyi bir şeydi.

Burnu yine köprücük kemiğimin çukurunda gezinirken yüzümde kocaman bir gülümsemeyle, "Sana da günaydın." deyip kalçalarımı oynatarak kaya gibi sert aletine dayadım ve elbette, "Sana da." diye ekledim. 

"Hımmmm." diye mırıldanmakla yetindi. Nefesinin tenime değmesiyle bile bütün vücudum çoktan karıncalanmaya başlamışken, ellerini değdirse neler olacağını hayal dahi edemiyordum ki kolumda gezinmeye başlayan parmakları yavaşça omzuma, oradan da az önce burnunun olduğu minik çukura geldi.

Nazikçe çukurun etrafında minik halkalar çizerken, "Vücuduna bayılıyorum." dedi. "Her yerine ancak burası..." derken yine yüzünü yaklaştırıp kokumu içinde çeker gibi derin bir nefes aldı. "Burası kesinlikle favorim... Bu çukur... Kokun burada o kadar yoğun ki sadece senin kokun; büyüleyici bir ışıltısı var. Zihnimde şehvetli bir dokunuş gibi; seksi ve canlılığı çağrıştırıyor sanki. Bağımlılık yaratan kusursuz bir uyum bu."

Bir kez daha derin bir nefes alıp tüm bedenimin ürpermesine sebep oldu. "Evet, kesinlikle bunun bağımlısıyım. Nasıl bir adam buna kolay kolay sırtını dönüp gidebilir ki?"

Olduğum yerde kıpırdanıp hafifçe ona doğru döndüm. Bir an her zamanki gibi nefesimi kesti vahşi güzelliği. Uykudan yeni kalkmış haliyle bile öyle seksi ve yakışıklıydı ki yalnızca ona bakmak bile resmen canımı yakıyordu. O her zamanki pahalı takım elbiselerinin içindeki medeni ve şehirli duruşundan arınmış, bana şehvetle yoğunlaşmış karanlık gözleriyle bakıyor ve aklıma hoyrat, ilkel, çarşaf tırmalatan türden bir düzine düzüşme sahnesi getiriyordu.

Bir an nefesim kesilerek dövmelerinden olan o iki siyah tüyün üst kısmında, yani hemen iki göğsünün ortasına işlenmiş o yeni dövmeyi fark ettim. Kaligrafik bir şekilde birbirine geçmiş S ve V harflerinden oluşuyordu.

Parmaklarım incitmekten korkar gibi nazikçe yeni dövmesinin üstünde gezindi. Beklediğim bir şey değildi bu. Tüm kelimelerimi kaybetmişim gibi söyleyebilecek tek bir şey bile bulamadım bir an.

Sonra kararımı verip derin bir nefes aldım ve "Ben de aynısından istiyorum." dedim.

O an gözlerini köprücük kemiğimden ayırıp, bana bir bakış attı ve sanki zihnimdekileri okumuş gibi yakışıklı yüzü ahlaksız bir sırıtışla parladı.

"Ciddi misin sen?"

"Kesinlikle." derken aklımda yeni dövmem için bir yer bile belirlemiştim. Sadece onun görebileceği ve ikimize ait bir yer olmalıydı...

Kışkırtıcı bakışlarının hapsinden zar zor kurtularak sesli bir şekilde yutkundum. Ve konuyu değiştirmek için, "Bilmem, nasıl bir adam?" diye sordum. Bir önceki konuşmasına dönerek.

"Ancak bir aptal." diye karşılık verdi. "Sadece bir aptal sana sırtını dönüp gidebilir. Başka türlüsünü aklım almıyor."

Parmakları yavaşça boynumdan yanağıma doğru kayarken bakışlarımız birbirine perçinlenmişti. "Tanrım..." diye mırıldandı hırıltılı sesiyle. "Öyle güzelsin ki Scarlett. Hayatımda hiçbir şeyi seni istediğim kadar çok istediğimi hatırlamıyorum." Onun için bu kadar basitti işte tüm benliğimi tamamen ele geçirmek, kendimi koşulsuzca ona teslim etmemi, inandığı şeyi istememi ve yeniden bir bütün haline gelmemi sağlamak. Soluklarımı düzensizleştirmeye, dizlerimdeki dermanı kesmeye yeterdi de artardı işte. Fazlasıyla savunmasız kalmama ve ona tüm kalbimle güvenmeme yeterdi.

İntikam KırmızısıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin