Bölüm 15; tüm eğlenceyi kendine saklamayı bırak

502 84 168
                                    


Nefes nefese koşuyorlardı. Kendisinden birkaç adım geride kalan arkadaşına bakıp biraz yavaşladı. Arkadaşı onun bu hareketini fark edip biraz olsun hızlanmaya çalışsa da titreyen vücudu artık kılıcını taşımaktan bile acizdi.

"Biraz nefeslenemez miyiz?!" diye sordu.

Durdular. Arkadaşı cevap vermeye bile yeltenemeden kulaklarında bir çığlık patladı. Kalın ve uzun bir boruya üfleniyormuş gibi bir sesti bu, çirkin bir savaş borazanı gibi. İçlerinden birisi omzunu yanlarında duran evin kapısına vurarak içeri daldı. Girer girmez duvarın birinin yanına pusmuşlardı.

"Fazla geri çekildik!!" dedi panikle. "Eğer destek hemen gelmezse kasabalılara ulaşacaklar! Büyük bir katliam olacak!!"

Elini arkadaşının omzuna koyup "Sakin ol!!" dedi diğeri. Derince bir nefes alıp verdi.

"Bu kadar fazla yaratığı daha önce bir arada gördün mü hiç sen ha?! Bu bizim halledeceğimizden fazlası!! Geri çekilmekten başka çaremiz yoktu!!"

Kolundaki eli tutup fırlattı ve "Sana insanlara saldıracaklar diyorum anlamıyor musun?!" diye çıkıştı.

Bir anda evin çatısından gelen sesle irkildiler. Sanki bir kaya parçası tepelerine düşmüş gibiydi. Kiremitler çatır çatır kırılıyordu. Yaratık orada çok durmayıp evin önüne atladı. İki kolunu birden vurduğu ahşap evin duvarını kolaylıkla yıkıp içeri girdi.

İnsan boyunda olsa da kolları yere kadar uzanıyordu ve çok kalındılar. Teninden, dirseğinden başlayarak parmak uçlarına kadar devam eden dikenler fışkırıyordu. Bu haliyle kolları iki gürz gibiydiler. Boynu yoktu, kafası omuzlarının arasında oluşmuş şekilsiz bir yumru gibiydi. Gözleri çok korkunçtu. Büyüklüklerinin birbirinden farklı olması yetmiyormuş gibi sanki biri onları yerinden sökmüş de geriye sadece çukurları kalmıştı. Krem rengi kuru teninin belli belirsiz bir çok yerinden kollarında olduğu gibi kahverengi sivri şeyler fırlamıştı. Ağzından koyu, kirli sarı bir sıvı akıyordu.

Borozanımsı sesiyle kulakları deldikten sonra kolunu çaylakların çömeldikleri yere doğru savurdu. Vaktinde geri çekilmeyi başarsalar da zaten bir duvarı yıkılmış olan yaratığın darbesiyle sarsıldı. İçlerinden birisi kılıcını havaya kaldırıp diğerinin önüne geçti. Tir tir titriyordu.

"Onu dışarı çekeceğim!" diye bağırdı. "Sen de bunu fırsat bilip kaçacaksın tamam mı?"

Arkadaşının cevap vermesini beklemeden yaratığın sağından koşmaya başladı. Kendine savrulan kolun altından geçti ve yıkılmış duvardan dışarı çıktı. Yaratık aynen planladığı gibi ona yönelmişti. Bir sonraki hamlesi yukarıdan gelmiş, asker can havliyle kaçındı ama dengesi bozulmuştu. Sokağın karşısındaki eve ulaşıncaya kadar yalpaladı. Durup arkasını dönünce az önce kendisinin olduğu yerdeki çukurlaşmayı gördü. Korkuyla sırtını eve yasladı. Yaratığın içleri oyulmuş gibi görünen o gözleriyle kendine baktığını hissedebiliyordu.

"Hadi gel bakalım!!!" diye bağırdı ve kılıcını biraz daha kaldırdı. Çaylağın gözleri yaşla dolmuştu. Titreyen çenesi dişlerini birbirine vuruyordu.

"Ben bir Sınır Kurduyum anladın mı haa!! Geri çekilmeyeceğim!!"

Yaratık ona doğru bir adım atmıştı. Çaylak daha fazla bakamıyordu. Gözlerini yumdu ve "Ölsem bile, ölsem bile sana boyun eğmeyeceğim!!" diye bağırdı.

Bir anda suratına sıçrayan kan ile korktu. Gözlerini açtığında yaratık tam gövdesinden ikiye ayrılmıştı. Ağzından dökülen hardal sarısı sıvı şimdi karnındaki koca yarıktan sağa sola sıçrıyordu. Çocuk bir anda saçlarına giren el ile başını çevirdi. Dalgalı saçları kahverenginin belki de en koyu tonunda olan birisi parıldayan yeşil gözleriyle ona bakıyor ve başını okşayarak gülümsüyordu.

DEMİR BAĞLAR - SİS (tamamlandı)Where stories live. Discover now