Bölüm 75; GÖKIRMAK

371 73 128
                                    




Bir süre daha hedefsizce kuzeye doğru gittikten sonra tekrar kamp kurdular. Son kez, yakınlardaki bir madene uğrayıp büyü taşı depoladılar. Son kez, yakınlardaki lezzetli yaratıklarıyla bilinen bir yerde avlandılar. Son kez kendilerine güzel bir ziyafet çekip yollarına devam ettiler. Çünkü artık kıtanın adı konmamış, insanlarca ayak basılmamış kısmına giriş yapıyorlardı. Sınır Şahinleri'nin haritasındaki boş kısımlarda, kuzeye, bilinmezliğe doğru yol alacaklardı. Başlarından birçok şey geçse de asıl görevleri şimdi başlıyordu. Ucu bucağı gözükmeyen ufukta öylece sağa sola ilerleyecekler ve neye benzediğine, nerede olabileceğine ve ne tür bir tehlike barındırdığına dair hiçbir fikirleri olmadıkları o şeyi arayacaklardı; SİS'i.

İlk adım attıklarında koca bir heyecan kalplerini sarsa da bilinmezliğin baskısı omuzlarına binse de bir süre sonra alıştılar. Haritanın dışına çıktıkları gibi hava şartlarının değişeceğine, bitki örtüsünden coğrafi yapıya kadar her şeyin farklılaşacağına dair hissiyatlarının nasıl bir yanılgı olduğunun farkına vardılar. On adım arkada ne varsa on adım ileride de o olacaktı tabii ki.

Yuva'dan ayrıldıklarından beri güzergah noktasında grubun Sınır Şahini olarak Lulu'ya itimat ediyorlardı. Ortada bakacağı bir harita kalmayınca, ki Lulu harita kullanmıyordu, Sınır Şahini pozisyonunun işlevsizleşeceği düşünülse de aksi olmuştu. Onların nereye gideceğine hala Lulu karar veriyordu ve bu konuda çok daha aktifti. Abisini arkasına oturtmuş, onun durugörüsünden faydalanarak etraflarında ne olduğunu soruyor, ilginç bulduğu yöne doğru kurtlarını sürerek bir yandan da harita çıkartıyordu.

Chibi ve ekibinin Kor Taşı'nı buldukları yerin güney batısındaydılar. Lulu acele etmeden, bölgeyi dip bucak gezerek, altını üstüne getirerek arama peşindeydi. İnsanlar Sis'e bir an önce ulaşma hevesinde olsalar da bu işin zaman alacağını zor yoldan öğreneceklerdi.

Haftalar geçmiş ama rastladıkları ilginç bir şey olmamıştı. Lulu sabırla haritasını çıkartmaya devam ederken hemen arkasında oturan abisi başına dokundu ve "Şu tarafta güzel bir su kaynağı var gibi Lulu. Biraz konaklasak fena olmaz ne dersin?" dedi. Lulu deriden hallice kağıdına sürttüğü kalemini çantasına attı ve "Harika olur!" dedi. Kurtlarının başını Evan'ın tarif ettiği yöne doğru çevirdi. Birkaç dakika yol gittiler. İlerledikçe artan bir gürültü meraklarını arttırmıştı. Yoğun ağaçların olduğu kısımdan çıktıklarında suratlarına sert bir rüzgar vurdu. Lulu dirseğini hafifçe abisine vurdu ve "Su kaynağı mı?!" diye bağırdı. "Bu koca bir nehir!"

Kurtlardan inip kayalıklara doğru yaklaştılar. Gürül gürül akan devasa nehir, üstünde bir geminin rahatça hareket edebileceği kadar büyüktü. Esen rüzgar suyun tatlı kokusuyla buluşuyor, uçuşan kuşların cıvıltısı içlerini huzurla dolduruyordu.

İnsanlar bu doğal güzelliği seyre dalmışlarken kayaların kenarına iyice yaklaşan Evan, "Bu arada yalnız değiliz!" dedi. Onun bu sözü üzerine herkes kafalarını uzattı ve aşağıya baktı. Elli metre kadar diplerinde, nehrin kenarında birileri duruyordu. "Burada yaşayan birileri mi var?!" dedi Lulu. Gördüğü şeyin şokuyla akıl terazisi kaymış, birkaç saniyeliğine mantıklı düşünemez hale gelmişti. Burada, Dört Krallık'tan bu kadar uzakta, Ainhina gibi bağımsız başka bir kasabanın olması ve bundan bugüne kadar kimsenin haberdar olmaması büyük bir olaydı. Lulu'nun beynine bu farazi durumla alakalı teoriler hücum ededursun, "Onlar insan değil." dedi Evan. "Deniz ırkı mensupları."

Bunun üzerine herkes gözlerini kısıp ikinci bir bakış atacaktı ki "Deniz ırkı mı?!" diye bağırdı Almas. Heyecandan olduğu yerde zıplayan kız, ilk kez deniz ırkından birisini görecek olmanın  derdiyle kenara o kadar yaklaşmıştı ki neredeyse aşağıya düşecekti. "Hani?! Neredeler?!" diye haykırıyor, kayalığın bir o ucundan bir diğer ucundan bakmaya çalışıyordu. O kadar ses çıkarmıştı ki nehrin kıyısında kendilerince bir şeylerle uğraşan balıkadamlar kafalarını kaldırıp onlara baktı. Bunun hemen ardından kendi aralarında bir şeyler konuşup telaş içerisinde nehre atladılar. Suyun içindeki seri bir şekilde açılıp kapanan bacaklara ve o zamana kadar çok da dikkat etmedikleri yeşil tene baktı herkes. Suya atlayan kişilerin nehrin öbür yakasından çıkmalarıyla kafalarındaki şüpheler ortadan kalkmıştı. "Balık değil, kurbağa bunlar be!!" dedi Yume. Herkes ona dönmüştü. Ömrünün çoğunu deniz ırkıyla beraber geçirmiş olan oydu. "Ne yani daha önce bu şekilde olanlarından hiç görmemiş miydin?" diye sordu Amasia. Yume güldü ve "Yooo!" dedi. "Çok şaşkınım şu an gerçekten! Bunu ablama anlatsam bana hayatta inanmaz!"

DEMİR BAĞLAR - SİS (tamamlandı)Where stories live. Discover now