Bölüm 53; ÖLÜMÜN SEMBOLÜ

390 72 99
                                    

Chibi'nin lakabının neden "Deli" olduğunu akıllara kazıyan projelerden birisiydi bu. Sınır'ın ötesindeki yaratıkların yaklaşmaya çok hevesli olmadığı bu bölgeyi bir kaplıcaya çevirmek fikri Sınır Şahinleri'ni, ki Kuzey Krallığı'ndaki bu türden fikirlere en açık cemiyet şüphesiz onlardı, bile şaşkına çevirmişti. Tabii yücelte yücelte yere göğe sığdıramadıkları efendilerinin keçi inadını da en iyi onlar biliyordu; kafasına bir şeyi koydu mu onu vazgeçirmek gidip o kaplıcayı inşa etmekten çok daha zordu. Ama denediler. Kartallar bir cepheden hücum ediyor, meselenin imkansızlığına dem vurmaya çalışıyor lakin duvara toslar gibi Chibi'nin en ince ayrıntısına kadar çoktan kağıda döktüğü planlara takılıyorlardı. Diğer yandan Sınır Kurtları isyana varan taşkınlıklarla böyle bir şeye yardım etmeyeceklerini haykırıyorlardı. Chibi bu sorunu da projesini Kuzey Kralı'na açarak çözdü. Eliyle sakalını ovuşturan mütebessim ihtiyar ikinci kez bile düşünmeden bir görev yazdırıp Sınır Kurtları lonca liderine yolladı. Chibi çok zorlanmadan zaferi elde etmişti; Buharlı Kayalara o tesis inşa edilecekti.

Krallığın farklı yerlerinden mimarlar, marangozlar, işçiler getirildi ve küçük gruplara bölünüp Sınır Kurtlarının eşliğinde Buharlı Kayalara ulaştırıldı. Birkaç ay süren yoğun çalışmaların ardından kaplıca hazırdı. Chibi sadece binanın dış yüzüne değil, tesisin nasıl işleyeceğine de kafa yormuştu. Kraldan bu işi sırtlayabilecek bir aile bulmasını istemiş, o ailenin Buharlı Kaya'ya taşınıp nesiller boyunca bu işi devam ettirmesini talep etmişti. Kral bu teklifi de sakallarıyla oynayarak kabul etti ve üzerine düşeni yaptı. Kaplıcanın inşası bittiğinde aile de taşınmaya hazırdı. Bu göreve seçildikleri belli olduktan sonra onlara basit tıbbi müdahaleleri yapabilecek kadar eğitim verilmeye başlandı çünkü Chibi'nin kafasında burayı ayrıca görevde yaralanan insanların bir kaçış noktası haline getirmek vardı. Chibi, ailenin Buharlı Kaya'ya götürüldüğü ekibin başında yer almış, yol boyunca adam ve eşine öğütler vermişti. Her şey bitip kaplıcalar resmi olarak açıldıktan sonra bir havlu getirip ilk girenin Chibi olmasını teklif ettiler ama o reddetti. Nedenini sorduklarında aldıkları cevap çok kafa karıştırıcıydı; "Ben sıcak suyu fazla sevmem."

Amasia uyanmıştı ve herkes buhara doymuştu. Zırhlar giyilmiş, kılıçlar bilenmiş, büyü taşları ceplere doldurulmuştu. Yolculuğun kaldığı yerden devam etme zamanı gelmişti. Yaşlı adam ve oğluyla vedalaştılar. Lulu kurtlarını toparladı ve tekrar yola düştüler.

"Sonunda!" diye bağırdı Yume. "Sonunda tekrar savaşacağız!"

Lulu ona doğru nahoş bir bakış attı. "Olabildiğince uzak durmak daha mantıklı geliyor." dedi. Sesi eskisine göre daha silik geliyordu. Yume'nin Lulu'yla aynı fikirde olmadığı yüzünün girdiği garip şekilden belli oluyordu. "Ne demek olabildiğince?!" diye bağırdı. "Olabildiğincedir hiçbir şey yapmadan oturuyoruz zaten! Şöyle bol yaratıklı bir yere gidelim ufaklık!"

Lulu başını hızla ona doğru çevirdi ve "Bizi öldürmek mi istiyorsun!?" diye bağırdı. Herkes ani öfkelenmesi yüzünden nefes nefese kalmış ve gözleri yuvalarından çıkacakmış gibi açılmış olan Lulu'ya baktı. Birkaç saniyelik sessizliğin ardından Yume, gayet ciddi ama her nasılsa şefkat dolu bir ses tonuyla "Ölümden korkuyorsan buraya neden geldin ki çocuk?" dedi. Lulu bir anda insanların merhamet dolu bakışlarının hedefi olmaktan ciddi şekilde rahatsız oldu. Ortada öyle bir şey olmasa da küçümsenmiş hissediyordu. Güvende olmayı istemesinde yanlış olan bir şey mi vardı yani? Bu onu güçsüz göstermiş gibi düşünüyor, bu sebeple de az önceki çıkışını hiç yapmamış olmayı diliyordu.

Kurduğu cümlenin aslında ne kadar normal olduğundan habersizdi. Aynı şekilde, şimdi kendisine bakan insanların çoğunun aynı duyguyu yıllar önce başka kelimelerle ifade ettiğinden de bihaberdi. Pusulanın içindeki kırmızı ok, yani kuzey yönü ölümü gösteriyor derdi kıtadaki insanlar. Sınır'ın ötesine gönderip bir daha göremedikleri yüzlerce insandan sonra dillere pelesenk olmuş deyişlerden sadece birisiydi bu. Kendini kutsal bir niyetle Yuva'ya getiren her şahsa aşılanan, mezar taşları ve hikayelerle altı çizilen bu mesele, yani ÖLÜM, ne kadar uğraşılırsa uğraşılsın ancak ve ancak onunla yüzleşildikten sonra tam manasıyla anlaşılabiliyordu. Çizginin ötesinde geçirecekleri her saniyenin ölümü onlara biraz daha yaklaştıracak olduğu düşüncesi, çaylak Sınır Kurtları'nın alışması için birkaç aya ihtiyaçlarının olduğu bir konuydu. Alışamadan ölüp gidenlerin sayısı üstesinden gelenlerin sayısından daha fazlaydı.

DEMİR BAĞLAR - SİS (tamamlandı)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin