Bölüm 89; öldür beni!!

373 71 230
                                    

"Tek bir parmağını kıpırdat ve seni yok edeyim!" dedi birisi. Jakaranda yutkundu ve bakışlarını sesin geldiği yöne çevirdi. Muhafızların kalkanları ile tepesini ve etrafını çevrelediği bir adam sol elini sağ bileğine kelepçelenmiş metal bir kapa sokmuştu ve gözleri koyu mu koyu bir mavi ışık yayıyordu. O an koca bir tuzağın içine düştüğünü fark etti Jakaranda. Kalbi bu acıyla sıkışmış, dayanamayıp yem olarak konulmuş bir adama saldırmasından dolayı duyduğu pişmanlıkla ve yaptığı büyük hatadan dolayı hissettiği aşağılanmayla karışık hisler zihnine hücum etmişti. Gargrimm ise Jakaranda'nın aksine tüm günü sabırla beklemekle geçen ve oltasına koca bir balık takan adam kadar mutlu ve heyecanlıydı. "Canımı sıkacak tek kelime et ve seni yok edeyim!" diye devam etti. Jakaranda'ya bir adım yaklaşmıştı. Etrafını saran muhafızlar da yan yana koydukları kalkanlarıyla onu takip ediyor ve bir yandan da gözleri dört dönercesine etraflarını kolaçan ediyorlardı. Göğsünü kabartarak ve sesini biraz gürleştirerek "Tek bir soruma cevap verme ve seni yok edeyim!" diye bağırdı. "Tek" kelimesine yaptığı vurgular Jakarnada'nın bir kuşun kalbi gibi zayıflayan iradesine balyozlar vuruyordu. "Şu an avuç içimdeki bir pire kadar zayıf ve acizsin savaşçı! Ezilmek istemiyorsan bunu kafana iyice sok!"

Acımasızca, aşağılarca güldü ve tekrar konuşmaya başladı. "Birden tepemizde nasıl bitebildin bilmiyorum ama buraya kadar fark edilmeden gelebildiğine göre böyle şeyleri yapabildiğin güçlerin var gibi gözüküyor. Sanırım birkaç numara biliyorsun diye bana..." deyip yaşlılıktan bükülmüş belini biraz dikleştirdi ve kafasını kaldırdı. Gözlerini kocaman açıp başını kaldırdı ve daha vurgulu bir şekilde "Bana!" dedi. "Yeraltı şehrinin yegane efendisi Gargrimm'e kafa tutmaya kalktın öyle mi? Eğer içinde hala bir şeyler yapıp kendini kurtarabileceğin düşüncesi varsa söyleyeyim seni bu dünyadan silmem gözümü kırpmam kadar uzun sürmez! Anlıyorsun değil mi?"

Jakaranda hafifçe başını salladı. Tüm vücudu ter içinde kalmış bir vaziyette derin derin nefesler çekip bırakıyordu. Korku, zaten mantıklı düşünmekten çok uzak olduğu şu anda bedenini ele geçirmişti. Söylenilen şeyleri hiç de hafife almıyor hatta Cadı Avcısı güçlerinin tam olarak ifade edilemeyecek bir potansiyel barındırdığını düşündüğü için Gargrimm'in kelimelerinin çok daha ötesinde bir silahın bedenine doğrultulduğunun farkındaydı. Çaresizce Fred ve Amasia'nın yanından ışınlandığı o ana geri dönmek istiyordu ama çok geçti. Tek istediği tüm bu acı çeken insanlara özgürlüklerine kavuşturmaktı. Buraya geldikleri andan beri gördükleri, duydukları, tüm o çocukların acı hali onu öylesine üzmüştü ki her zamanki sağlamcı tavrını bir kenara bırakıp ileri atılmıştı. Eğer ışınlanmadan önce Amasia'ya sorsaydı, onun fikrini alsaydı belki de bu duruma düşmeyecekti. Yaptığı bu büyük hata kalbini eziyordu.

"Şimdi söyle bakalım." dedi Gargrimm. "Kor nerede?"

Jakaranda bu cümleyle şok olmuştu. Gargrimm'in Kor Taşı'ndan nasıl haberdar olduğu sorusu aklına gelen ilk şeydi ama onun hemen ardından kendini gösteren bir düşünce zihnine ok gibi saplanmış, tüm korkularını da tüm endişelerini de tüm pişmanlığını da silip süpürmüştü. Kendisinin nasıl bir durum içinde olduğunu anlaması içinde bulunduğu karmaşaya son vermişti. Ona sorular sorulacak, bu soruları cevaplarsa hayatta tutulacağına dair o ufak umuda sarılıp Gargrimm'in istediği tüm cevapları verecek daha sonra da ya öldürülecek ya da Evan ve diğerlerini tehdit etmek için koz olarak tutulacaktı. Günlerdir ona anlatılan zalim adamın bundan başka bir şey yapma ihtimali yoktu. Jakaranda'nın gözü önünde bir anda somutlaşan, adı konulan, bir nefes kadar yaklaşan ölümü, çok ilginç bir şekilde onu sakinleştirmişti. Onu germesi gereken çaresizlik dinginleştiriyor, üzerinde kurulmaya çalışılan baskı cesaret veriyor, bedenini saran mavi ışık teninden içeri huzur üflüyordu.

DEMİR BAĞLAR - SİS (tamamlandı)Where stories live. Discover now